2023 Şubat Depremleri’nin Ardından Adıyaman’da Konteyner Kentlerin Durumu
2023 Şubat Depremleri’nde en büyük yıkımı yaşayan illerden biri Adıyaman’dı. Depremzedelerin kalıcı konutlara geçtiğinin söylendiği bugünlerde, geçici barınma alanlarının koşulları ve bu sürecin tüm ihtiyaçları ne kadar karşıladığına dair bütünlüklü bir bilgi hâlâ yok. Mekanda Adalet Derneği olarak Şehir Dedektifi’nin katkılarıyla kentte öne çıkan en kritik sorunlardan biri olan geçici barınma koşullarını mekânsal adalet perspektifinden inceliyoruz.
Her ne kadar “geçici” olarak nitelense de, binlerce insanın üç yıldır yaşadığı konteyner kentlerin, kalıcı konutlarda olduğu gibi insan onuruna yakışır yaşam koşullarını sağlaması gerektiğini savunuyoruz. Türkiye bağlamında konteyner kentlerin artık yalnızca acil durum barınakları olarak değil, uzun süreli yaşam alanları olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.
Adıyaman’da yürüttüğümüz araştırmada konteyner kentlerin mevcut durumunu yerinde gözlemledik; bu alanlarda çalışan sivil toplum temsilcileri ve sorumlu kamu kurumlarıyla görüştük. Elde ettiğimiz bulguların, geçici barınma alanlarının daha adil ve nitelikli biçimde planlanmasına katkı sağlamasını hedefliyoruz.
Anlamını Kaybeden “Geçicilik”
Konteyner kentler çadır kentlerden sonraki acil barınma aşaması olarak kurgulanıyor; ancak bu “geçicilik” halinin ne kadar süreceğine dair net bir bilgi yok. Türkiye’de depremlerin yarattığı yıkımın boyutu, toparlanma süreçlerinin uzunluğu ve önceki afet deneyimleri düşünüldüğünde, geçici barınmanın kısa sürmeyeceği ortada.
Buna rağmen konteyner alanlarının sosyal, çevresel ve fiziksel planlaması ile konteyner birimlerinin sunduğu yaşam olanakları, uzun süreli barınmaya uygun değil. Bu durum, depremin travmasını atlatamamış binlerce insan için belirsizlik ve güvencesizlik içinde yaşamaya devam etmek anlamına geliyor.
Mekânsal Eşitsizliklerin Yeniden Üretimi
Konteyner kentler arasındaki yaşam koşulları ciddi ölçüde farklılık gösteriyor. AFAD yer gösterip temel altyapıyı kurduktan sonra bu alanların nasıl şekilleneceği tamamen alanı kuran kurumların yatırım kapasitesine ve yaklaşımına bırakılıyor.
Örneğin bir konteyner kentte sosyal hizmetler, güvenli alanlar ve ortak yaşam mekânları sunulurken; başka bir konteyner kentte yalnızca temel ihtiyaçların karşılanabildiği görülüyor. Bu durum, afet sonrası süreçte de toplumsal eşitsizliklerin mekânda yeniden üretildiğini ortaya koyuyor.
Yerleştirmelerin AFAD tarafından yapıldığı bilinse de bu sürecin adil olduğuna dair inanç zayıf. Görüşmeler, konteyner kentlerde sınıfsal ayrışma hissinin yaygın olduğunu gösteriyor.
Konteyner Kentlerin Yaşanabilirliği
Birçok konteyner kentin mekânsal kurgusu sağlıklı ve nitelikli yaşam koşulları sunmuyor. Birimlerin küçük hacmi mahremiyet sorunlarını artırıyor; bu durum özellikle kadınlar ve gençler açısından ciddi bir sorun. Isı ve ses yalıtımının olmaması hem fiziksel hem psikolojik zorluklara yol açıyor.
Ortak kullanım alanlarının yetersizliği gündelik yaşamı güçleştiriyor. Asfalt ya da çakıl üzerine kurulu alanlar, Adıyaman’ın iklim koşullarıyla birleştiğinde ciddi bir ısı adası etkisi yaratıyor. Yeşil alan yokluğu ise insanların nefes alabilecekleri mekânlara erişimini kısıtlıyor.
Toplumsal Çatışma: Konteynerdeki “Beleşçiler” Söylemi
Kalıcı konutlara ilişkin belirsizlik, kentte kira fiyatlarının yükselmesi ve kiralık depreme dayanıklı konut stokunun yetersiz olması, kiracıları konteynerlerde yaşamaya zorlamaya devam ediyor. Öte yandan bazı konteynerlerin hak sahipleri tarafından kullanılmadığı, kiraya verildiği veya yalnızca hane giderlerinden tasarruf edebilmek için kalabilecekleri bir daireleri olmasına rağmen konteynerde yaşamayı tercih eden kişilerin bulunduğu yönünde yaygın söylemler var.
Bu durum, konteynerleri “ihtiyaç dışı kullanım” üzerinden tartışmalı bir zemine çekiyor; kamuoyunda “konteynerini kiralayanlar” ya da “beleşçiler” gibi damgalayıcı ifadelerin dolaşımına yol açıyor. Bu söylemler hem toplumsal gerilimi artırıyor hem de gerçek ihtiyaç sahiplerinin barınma hakkını gölgeleyen bir araç hâline geliyor.
Kalıcı Konutlara Geçiş: Belirsiz Bir Bekleyiş
Konteyner kentlerin boşaltılması TOKİ konutlarının tamamlanmasına bağlanmış durumda; ancak inşaat süreçlerinin hızına rağmen kalıcı konutların yaşam koşullarının henüz hazır olmadığı görülüyor. Anahtar teslimi yapılan konutlarda bile altyapı eksiklikleri, ulaşım sorunları ve çevresel koşullar yaşam kalitesini düşürüyor. Buna rağmen hak sahipleri, koşulların uygun olup olmadığına bakılmaksızın konteynerleri tahliye etmekle yükümlü tutuluyor.
Konteyner kentler her ne kadar “geçici” olarak planlansa da, afeti yaşayanlar için yaşamlarını yeniden kurdukları bir barınma mekânına dönüşüyor. Sahadaki gözlemlerimiz, afet sonrası barınma politikalarının planlama, katılım ve mekânsal adalet ilkeleriyle yeniden ele alınması gerektiğini açıkça gösteriyor.
Yakında yayımlayacağımız detaylı rapordan haberdar olmak için bizi takipte kalabilirsiniz.


























