MADpodcast “Serbest Dalış” 01- “Normallerin” dünyasında erişilebilirliği konuşmak

,
tanıtım görseli

MADpodcast’in yeni programı “Serbest Dalış” başlıyor. Bu programda bir mekân gündemini konunun uzmanlarıyla derinlemesine konuşacağız.

Programın ilk konuğu Erişilebilir Her Şey ekibinden Eser Epözdemir oldu. Eser ile kültür-sanat alanında engelli erişilebilirliğini ve Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Dün, Bugün, İstanbul isimli serginin erişilebilir hâle gelmesi için yaptıkları çalışmalar üzerinden bu alandaki deneyimlerini konuştuk.

Spotify: https://open.spotify.com/episode/1Kfo8xxQqTGBXH1bZ6Ip9j?si=LHVG2xLORB-83-Yx-eNFQg

Youtube: youtu.be/MFMP1156RSk

Program editörü: Onur Temel
Ses deşifre: Sena Nur Gölcük

Bahar Bayhan: Merhaba. Ben Bahar Bayhan. MADPodcast’in Serbest Dalış programına hoşgeldiniz. Bu programda bir kentsel gündemi alanın uzmanlarıyla derinlemesine ele alıyoruz. MadPodcast’i spotify, MAD Youtube kanalı, Apple podcast ve Google podcast üzerinden abone olabilirsiniz. Bugün “Erişilebilir Her Şey” ekibinden Eser Epözdemir konuğum. Kendisiyle erişilebilirlik üzerine konuşacağız. Eser hoşgeldin.

Eser Epözdemir: Hoşbulduk Bahar. Teşekkür ederim davetin için.

B: Eser seni kısaca tanıtmak istiyorum. Eser Erişilebilir Her Şey’de sanat erişilebilirliği danışmanı. Amber platformunun üyesi ve çocuklar için sanatsız içerik üreten YAP’ın kurucusu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Resim ve Valencia Politeknik Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar eğitimini tamamladı. Yüksek Lisansını Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar bölümünden aldı. Sanat içerikli araştırmalarının yanı sıra çeşitli kurum kuruluşlarda kültür sanat içerikleri üretiyor, danışmanlık yapıyor.

E: Çok teşekkür ederim.

B: Eser seninle buluşmamıza vesile olan aslında Sabancı Müzesinde şu an izlenimde olan “Dün Bugün İstanbul” sergisi. Senin o sergideki erişilebilirlik üzerine olan çabalarını da duyunca aslında bu programı yapmayı çok istedim. Çünkü MAD’ın da aslında başından beri erişilebilirlik üzerine bir derdi var öyle söyleyeyim. Başlamadan senden çok kısaca Erişilebilir Her Şey’i tanıyabilir miyiz?

E: Çok teşekkür ederim bir kere daha davetiniz için. Hem MAD olarak hem de bu yeni postane binasının güzel podcast stüdyosunda beni ağırlamak istediğiniz için, bizi ağırlamak istediğiniz için. Sergi “Dün Bugün İstanbul” sergisi. Ondan da kısaca bahsedeceğiz. İsmini de böyle söylemiş olalım. Serginin içindeki erişilebilirlik meselesi aslında MAD’ın gündeminde olduğu gibi çeşitli kişilerin de gündeminde.Ve ”Erişilebilir Her Şey” gündeminde erişilebilirlik olan kişilerin kurduğu bir sosyal girişim. 2018 yılında üç üniversite arkadaşının biraz da erişilemeyen yerlerden ilham alarak kurdukları bir yapı olarak var oldu. Seden, Selin ve Hale. Sonrasında da gündeminde bu olan kişilerin etrafında toplandığı ve böyle işte suya bir taş atınca büyüyen bir halkaya dönüştü. Benim Erişilebilir Her Şey’e dahiliyetim de yine kişisel hayatımdaki kişisel gündemimdeki ilgilerim doğrultusunda “Ya ben bunu kendi kendime yapmaya çalışıyorum. İşte bir şeylere çaba sarfediyorum. Böyle de bir girişim var.” Daha önceden de arkadaştık zaten Seden ve Selin’le.Sonra profesyonel bir arkadaşlığa ve iş ilişkisine dönüştü süreç. Ve daha da insanlar ekleniyor ve büyüyoruz.

Peki Erişilebilir Her Şey ne yapıyor? Çünkü erişilebilir kelimesini çok sık kullanıyoruz ama ne o? Neye erişebiliyoruz? Ne yapıyoruz? gibi bir algı da yaratabiliyor. Erişilebilir kelimesinin kendisi adından da anlaşılabileceği gibi bir şeye, herhangi bir şeye, bir ürün, bir hizmete erişebilmek. Yani tam anlamıyla onun sağlayabileceği şeyleri alabilmek ve sahip olabilmek. Fiziksel, iletişimsel ve içeriksel olarak  biz üçe ayırmayı tercih ediyoruz. Onlardan da belki daha ilerleyen süreçlerde bahsederiz. Ama tabii ki en çok gözümüze çarpan kısmı genel olarak -bir şehir kullanıcısı olarak- fiziksel kısmı oluyor açıkçası. Bu arada sergide çok güzel bir şey söyledin çok teşekkürler. Tamam benim kişisel çabam ama tabii ki aslında bu bir -görünen tarafı orada kişisel çaba- fakat işin arka planında çok büyük bir ekip olarak çalıştığımız ve tabii ki kurumların da desteğiyle, vakfın da desteğiyle, müzenin de desteğiyle oluşturduğumuz bir erişilebilir sergi söz konusu. Herkese de bir kez daha burada teşekkür etmiş olalım. Hem bu alanı sağladıkları hem de süreçteki destekleri için. 

B: Biz de teşekkür edelim. Biraz önce senin de aslında vurguladığın gibi ilk aklımıza fiziksel erişilebilirlik geliyor bizim. Özellikle işte kent alanında mimarlık alanında çalışanlar olarak. Ama işte biraz önce bahsettiğin gibi daha da geniş bir alan. Ve şeyi merak ediyorum: Biz bunu neden dert etmemiz gerekiyor? Neden herkesin erişilebilirliği dert etmesi gerekiyor?

E: Şahane bir soru bu. Kişisel taraftan cevap verecek olursam şöyle başlamalıyım: İnsan hakları çerçevesinde, temel erişimimiz çerçevesinde; sağlığa, hukuka, kente vs. aslında her bir bedenin her bir bireyin doğrudan bir şeye erişimi söz konusu olmalı. Fakat içerisinde bulunduğumuz çağ, çeşitli altyapı sorunları, baştan bunun düşünülmemiş olması neticede erişimin zor olduğu bir kent ortaya çıkarıyor. İstanbul özelinde  konuşursak. Bunu dert etmeliyiz çünkü; şimdi mesela bu sergi  tarafından bakınca farklı bedensel özelliklere sahip insanlar için biz bu düzenlemeyi yaptık. Onun öncesinde hem çok ileri yaşlardaki bireyler için hem çok küçük yaşlardaki bireyler için aslında yine erişilebilirlik söz konusu. MAD’ın vesile olduğu ve ürettiği 95cm aslında yine bunun uzantılarından bir tanesi. Dolayısıyla sanki bütün şehir ve bütün üretilen içerik böyle 25-30 yaş arası atletik, 1.80 çok sağlıklı ve tırnak içerisinde cinsiyeti erkek olan kişilere yönelikmiş gibi bir üretim sürecimiz ve tüketim sürecimiz var. Ama gerçek öyle değil. İnsanlar çok farklı bedensel, zihinsel özelliklere sahipler ve herkes için üretiliyor olmalı aslında üretilen her şey. 

B: Tam olarak senin biraz önce bahsettiğin “sağlamcılar” demek istiyorum. “Sağlamcıların” iktidarında yaşıyoruz maalesef. Erişilebilirlik üzerine aslında görüyoruz uygulamalar. İşte kamunun uygulamalarını da görüyoruz. Ama sanki hep bir şeyler anlıkmış “oraya onu iliştirelim buraya bunu iliştirelim” gibi böyle bir bakış varmış gibi arkada. Hani böyle bütüncül bir çerçeve yokmuş gibi görüyorum. Yani bunu değersiz kılmak istemiyorum. Bu bile değerli şu anki ortamda ama hani bu bakış açısını nasıl geliştirmek lazım? Yani bu erişilebilirlik dediğimiz şeyi anaakımlaştırmak istersek bu mümkün mü?

E: Aslında şöyle aslında denizyıldızı atmak gibi senin de bahsettiğin. Evet tüm çabalar değerli çünkü taş üstüne taş koyarak ilerliyoruz. Altyapı olmayınca fiziksel olarak şehirsel bazda konuşursak şehirdeki düzenlemelerin altyapısının buna uygun olmadığı bu düşünülmeden üretildiği bir gerçek. Daha küçük ölçeklere gelirsek bir binayı bir konutu bir iş yerini tasarlarken gündemde bu erişilebilirlik meselesi varmış gibi ama aslında yok. Evrensel Tasarım İlkeleri John Mayer’ in epeydir kullandığı bir çok tasarım yapan insanın da temel aldığı bir şey. Orada şu atlanıyor: Kullanıcı deneyimini göz önüne almadan yapılan bir tasarım. Tamam bir rampanın belirli bir eğimi olması lazım fakat o alandan gerçekten o rampa o eğimle işliyor mu? En basit örnekle bunu tartmak lazım ve bunu gündeme alması lazım her tür üreticinin.

Anaakım olabilir mi erişilebilirlik? Yani yavaş yavaş kişiler kurumlar bunu gündemlerine aldıkça bu da kendini imha etmesi gereken aslında bir yapı Erişilebilir Her Şey ve özellikle erişilebilir erişilebilir diye ağzımıza pelesenk ettiğimiz bu kelime bu kavram. Dolayısıyla olması gereken bir şeyi biz yerleştirmeye çalışıyoruz hep birlikte. Bu şekilde anaakım edip sonra da standartlar içinde var edeceğiz diye umuyorum. sizin yine uyguladığınız başka bir şeyden örnek vermek isterim. Burada hep yakın takipteyiz zaten süreçte. Mesela etkinlik yapıldığında bu etkinliğe işaret dili çevirisi zaten uygulanacak diye insan başta tasarladığında kurum kişi başta tasarladığında o zaman bir farkındalık yaratmış oluyoruz. İnsanlar diyor ki evet MAD’ın bütün etkinliklerinde ya da x, y kurumunun bütün etkinliklerinde biz bu konuşmayı işaret dili çevirisiyle dinleyeceğiz. Bu tür uygulamalarla anaakıma yakın bir yerlere de geleceğiz sanıyorum. Başka bir örnekte mesela birçok kurumun anaakım medyalardan da bahsediyorum ana haber bültenlerinde işaret dili çevirisi uyguladığı son yıllarda gözümüze çarpan bir şey. Çeşitli kanalların bazı dizi içeriklerinin ya da film içeriklerini işaret dili, altyazı ve dış ses ile verdiğini biliyoruz. Aslında bir şeyler oluyor. Ve olan her şey önemli. Sadece bunları daha bütünsel ve başından beri, işin, üretiminin en başından katarak, tasarlayarak yaptığımızda bu zaten bir standart haline gelecek.

B: Şimdi sergi tarafına geçeceğim ama ondan önce genel bir durum değerlendirmesi almak istiyorum senden. Şununla ilgili: kültür sanat alanındaki erişilebilirliğe bakışı nasıl görüyorsun? Çünkü şimdi düşündüğüm zaman aslında işitsel ve görsel alana hizmet eden bir şeyden bahsediyoruz belki kültür sanat deyince ama orayı daha erişilebilir kılmak adına bugün olduğumuz yer neresi sence?

E: Kocaman bir soru aslında. Bir de bilirkişi gibi bir pozisyonda konuşuyorum. Ama aslında bir vatandaş olarak da konuşuyorum. Yani bu meseleye kafa yoran ve bir ekiple birlikte kafa yorduğumuz bir yerden konuşuyorum. Kültür sanat erişilebilirliği diğer alanlardaki erişilebilirlikten çok da farklı değil. Çünkü yine altyapı meselesi ortaya çıkıyor ve bunun gündemde olmaması meselesi ortaya çıkıyor. Sağlıkta ya da hukukta da aslında hep bunlardan söz ediyor olmalıyız. Kültür sanat alanında şöyle bir daha sanki izleyiciye farklı gelen bir şey var gibi tınlıyor bize de bu sergiye gelen yorumlardan. Daha temel alanlarda bu neden yok? Zaten aslında geçici bir sergiye -bu bir koleksiyon sergisi değil- 3 ay kadar bir süre orada olacak sonra olur da başka bir yere taşınır o başka bir konu olur. Fakat bu işler orada olmayacaklar artık. Yani devamlı bir koleksiyon olmayacak bir sergide erişilebilirlik uygulaması yapılması bence çok başka bir yere taşıdı meseleyi. Ve tabii yaptığımız bu arada dünyada yapılmış ilk erişilebilir sergi değil. Daha farklı kapsamlarda yapılan işler var. Biz daha fazla kapsayıcı olmaya çalıştık. Hem duyma farklılığı hem görme farklılığı olanlar için birleştirmeye çalıştık bütün çözümleri. Zaten müzenin yapısı da fiziksel farklılıklara uygun bir şekilde çok çok büyük ölçüde tasarlanmıştı. Dolayısıyla kültür sanat alanı aslında diğer alanlardan çok da ayrılmıyor.

Fakat hoş bir şekilde diyelim bir rüzgar bir dalga var özellikle pandemiyle birlikte gelen aslında olumlu bir şeyden söz etmek lazım. Her şey online içeriğe taşınınca bi şekilde erişim meselesi zaten herkesin gündemine geldi. Bu farklı bedenler olarak değil biz bu dünya da “ay evdeyiz ne yapacağız, nasıl olacak” diye düşündüğü için kurumlar ve şirketler. Erişilebilirlik meselesi de buradan bayağı olumlu şekilde destek gördü. Çünkü bu fiziksel, iletişimsel ve içeriksel erişilebilirlik olarak az önce bahsettiğim başlıklarda içeriksel olarak bir ürünün erişilebilirliği ama iletişimsel erişilebilirlik olarak da bir sosyal medya postunun ya da bir internet sitesinin erişilebilirliğinden bahsediyoruz. O ne demek farklı gören az gören ya da görmeyen birisi de o sosyal medya postunu o websitesini aslında algılayabilir doğru uygulama ve altyapı kullanıldığına ve o siteye gömüldüğünde. Dolayısıyla kültür sanat alanında da bu çalışmaları yapan kurumlar arttığı için son yıllarda bir farkındalık tırnak içinde yükseliyor ve yayılıyor diyebiliriz. Neticede olumlu tarafından bakmayı her zaman tercih ediyoruz. O yüzden olumsuz şeyler olsa da onları nasıl çevirebiliriz konusuna pandemi güzel bir örnek oldu kültür sanat alanındaki erişilebilirlik adına da.

B: Peki Sabancı Müzesi’ndeki “Dün Bugün İstanbul” sergisi. Şunu da hemen söyleyelim 28 Kasım’a kadar gidilip gezilebiliyor. Hem belki biraz buradaki işini da ufacık aktarmak ister misin bilmiyorum Eser ama ondan sonra da hani bu serginin bütününe dair, biraz önce senin de vurguladığın gibi süreli bir serginin erişilebilir kılınmasına dair nasıl bir çaba sarf ettiniz?

E: Ondan bahsedelim. Ben bir ekleme yapacağım önceki soruya. Sağlık ve hukuk meselesinde mesela Britney Spears davası diyim vakası aslında dünya gündeminde de çok konuşulan bir şey oldu. Bu da dolayısıyla erişilebilirlikle ilgili bir şey. Çünkü farklı psikolojik durumlar yaşayan bir bireyin hayatının kontrolünü başka birisinin almasıyla ve sonra o psikolojik durum değişse de en azından haberlerde yazıldığı kadarıyla o bireyin hayatına erişme meselesinin kontrolünün yine başkasında kaldığı ama neticede kendine geçtiği gibi bir süreç söz konusu. Bu hem sağlıkla hem hukukla da ilgili bir erişilebilirlik. Yani aslında erişilebilirlik dediğimizde çok kapsamlı büyük bir şemsiyede bir bireyin kendini kendi olarak var edebilmesinden de bahsediyoruz. Bunu da ekleyelim önemli olur diye düşünüyorum. Ve tabii ki sağlık hizmetlerinin doğrudan erişim. Duymayan, görmeyen bireylerin ya da farklı  zihinsel özellikler yaşayan bireylerin de aynı şekilde üstün yetenekli bireylerin de yine aynı şekilde sağlığa ve eğitime erişmelerinde farklı sorunlar oluyor. Yani çok çok fazla alanda konuşulacak konu ve alan var. Ama biz yine ölçeği sanata ve bu sergiye doğru derinleştirip gelelim. Dün Bugün İstanbul sergisi. Bizim bu tür konuları tartışabileceğimiz, tartışmaya bir kere daha açmak için gündem yarattığımız bir alan oldu. O yüzden çok kıymetli buluyoruz. Hem Erişilebilir Her Şey olarak hem kişisel olarak. Çünkü bir sanat yapıtında bir müzede az önce sorduğun soru gibi: Neden gündemde olmalı? sorusunu masaya kocaman şekilde bir kere daha koymuş olduk.

Yaklaşık sanıyorum 80 parça yapıt var serginin bütününde. 23 sanatçının ürettiği farklı içerikte işler bunlar. Resim, heykel, yerleştirme, video gibi birçok farklı alandan sanat yapıtı üzerine çalıştık. 18 kişiye yakın bir ekip olarak çalıştık. Ne yaptık peki burada bu sergiyi erişilebilir hale getirirken? Duyma ve görme farklılıkları olan bireyler için aslında işleri bir tür çeviriye soktuk diyim. Yani bir sergiye gittiğinizde normalde bir işi görüyorsunuz ve işin yanında bir açıklaması oluyor. Biz bu açıklamayı braille alfabesine türk işaret diline ve sesli betimleme ekleyerek yerleştirdiğimiz bir qr koda yüklemiş bulunduk. Dolayısıyla o sergiye kör birey ya da görme farklılığı yaşayan bir birey ya da duyma farklılığı yaşayan bir birey gittiğinde bağımsız olarak o işleri algılayabilir oldu. Böyle olunca da şu ikiliği bir tık daha kırmış olduk aslında: Kurumlar diyordu ki “Böyle bir sergi yapalım ama izleyicimiz yok.” İzleyiciler de diyordu ki: “Ben sergiye gitmek istiyorum ama bana uygun bir içerik yok”. Yani başka bir dil türk işaret dili, braille alfabesi diyelim. Dolayısıyla sergi metnini Türkçe ve İngilizce yapmaktan aslında çok da bir farkı yok yaptığımız şeyin. Çeviri uygulayarak daha farklı kişilerin de algılayabileceği bir hale sokmuş olduk. Ve gerçekten çok yoğun bir çalışma süreci oldu. Artistik taraftan konuşacaksak mesela görsel ve işitsel olarak bombardımanın diyelim olduğu bir çağdayız. Hala görsel tabii daha baskın. Ama bir fotoğrafı görmediğiniz zaman sadece onun içeriğini betimleme anlamında duyduğunuz zaman sizde yaratacak etki de çok farklı. Yani görme duyma farklılığı yaşayan bireylerin bu süreçten nasıl deneyim çıkardıkları çok önemli. Diğer taraftan da aslında sanatçıların da bu sırada bu  süreçten nasıl deneyimler çıkardıkları da çok önemli diye düşünüyorum.

B: Tam da burada belki bizim bu sergiden neler kaptığımıza ve bu erişilebilirlik çabasından neler öğrendiğimize dair birkaç kelam etmek istiyorum.

E: Lütfen, sorabilir miyim? Kontra atak sorusu.

B: Sor.

E: Evet, bir de birazcık konuşmuştuk seninle de . Ben burada bir soru sormak isterim. Misafirken birbirimizi misafir ediyormuşuz gibi. Sergide Mekanda Adalet Derneği’nin bir işi var. Bu işi üretenlerden biri olarak da senin, sizin yorumunuzu. İşi ürettiniz zaten erişilebilir olarak bir altyazı koymuştunuz ona. Sergideki erişilebilirliğe sizin bakışınızı duymak da çok ilginç olacaktır. Ne düşünüyorsunuz? Sizde nasıl bir deneyim alanı ortaya çıktı?

B: Ben doğrudan işi yapan ekipte bulunmuyorum ama arkadaşlarımla hep vakıfız yani ne kadar çalıştıklarına, ne kadar yoğun çalıştıklarına. O sırada ve işte senin yaptıklarından ettiklerinden bahsettikleri zaman böyle hepimizde aramızda konuştuğumuz zaman birer ampul yanıyor sanki beynimizde. Çünkü bu zamana kadar bildiklerimizi de geliştirmemiz, dönüştürmemiz gerektiğini bir anda aydık. Çünkü Mekanda Adalet Derneği’nin ilk projelerinden biri beyond.istanbul diye bir yayın, süreli yayın. Ve onun ilk sayısının konusu “Mekanda Adalet ve Sakatlık”tı. Dolayısıyla aslında erişilebilirliğe dair kendimizi geliştirme çabamız bizim oradan başladı. Şimdi bu sergideki deneyimimize baktığımız zaman Mekanda Adalet Derneği’nin Kanal İstanbul üzerine bir video yerleştirme çalışmamız var. Orada mesela altyazı koymak yeterli bir şey miymiş, değil miymiş onu öğrenmiş olduk. Aslında değilmiş. Nedenini sana hemen şimdi sana soracağım. Senden öğrenmek istiyorum.

E: Şöyle, altyazı bir uygulama ve aslında evet duyma farklılığı olan bir birey için önemli bir uygulama. Onun yanında duyma farklılığı olan. sağır ya da işitme engelli diye ayrılan bireylerin aslında çok büyük bir kısmında okur-yazarlık bizim tahmin ettiğimiz kadar yüksek değil maalesef. Dolayısıyla ana dili türk işaret dili olan biri altyazılarda çok o metnin karşılığını bulamıyor. Çünkü türk işaret dili başlı başına bir dil. Ve kavramlar türkçedeki tam karşılıklarına uymayabiliyorlar. O yüzden sergi içerisindeki ya da herhangi  bir şeyi türk işaret diline çevirirken önce onu sadeleştirmek  lazım. Bu aktif bir konuşmada daha hızlı akabiliyor. Fakat konu bir sanat yapıtıysa onu en doğru şekilde ciddi bir elemeden geçirip kelimeleri tam karşılığını bularak hareket ediyoruz. Neveda Öner bizim sağırlık kültürü danışmanımız. Orada hep bire bir çalıştık. Ve daha farklı bireylere, sağır bireylere de yolladık bu sizin için uygun mudur? Tam metnin karşılığı bu. Siz bu metni okuduğunuzda ya da işaret diline baktığınızda karşılığını alabiliyor musunuz diye bir böyle paslaşarak, eleyerek aslında o metni o haline ulaştırdık.

Fakat  neticede altyazı da çok önemli. Yani hem altyazı hem türk işaret dili hem de braille alfabesi daha geniş kapsamlı bir spektrum sunuyor oldu. Sizin işinizde de zaten masada altyazı var şimdi bir de türk işaret dili çevirilerinin de ekleneceğini düşünerek her birimizin bir taş koyduğu bir yapı oluşturmuş oluyoruz. O da en mutluluk verici tarafı. Bir de şöyle bir ek yapmayı doğru buluyorum, önemsiyorum. Bir sanat yapıtından söz ediyoruz ve onun farklı dillere çevrilmesinden söz ediyoruz. İşaret dili gibi.Ve onu yaparken yorumu mümkün olduğu kadar geride tutmak ve tamamen bir çeviri yapmak aslolan. Sanatçının da önemsediği bütün şeyleri, sanat yapıtına koyduğu bütün öğeleri koruyarak bunu yapmak en doğrusu. Çünkü çeviride yorum işin içine girdiği zaman daha farklı yerlere kaçabiliyor. Yani meal ve tefsir gibi iki durum söz konusu. Biz tamamen bunun mealini yapmaya çalışıyoruz ki doğru bir karşılığı olsun bu işin. Bir heykel, bir video, bir resim herhangi bir yapıt türünde gerçekten onun diğer dildeki karşılığını yapmaya ve sanatçının uygun gördüğü ve tabii ki yerleşeceği alana da en doğru uyacak kelimelerin karşılıklarını seçerek bunu yapmaya çalışıyoruz.

B: Bizim de etkinliklerimizde işaret dili tercümesini yapan sevgili Esin Güney. Geçenlerde onunla da konuşurken şöyle bir şey söyledi. Tam biraz önce senin söylediğini tamamlar şekilde: Soyut kavram diye bir şey yok işaret dilinde mesela dedi. Konuşmacı duvarı aşmak diye bahsederken aslında işaret dili tercümanı onu duvarı aşmak olarak anlatmıyor. Yani bir engeli aşmaktan bahsetmeye yönelik aslında gerçek bir tercüme yapıyor. Yani hani o kelimeyi de dönüştürerek karşı tarafa geçirmeye yönelik. Yani çok zor bir iş gerçekten o bakımdan bakıldığında. 

E: Çok doğru bir çeviri yapmak lazım. Ve yorum katmadan o işin o cümlenin o kelimenin hakkı neyse onu doğru bir çeviriyle vurgulamak lazım. Dolayısıyla bir sanat yapıtı olduğunda bu bir ekip işine dönüşüyor. Bir konuşma olduğunda kişinin bilgisi, becerisi ve deneyimi doğrultusunda daha kısa sürede aktif bir çeviri olabiliyor. 

B: Çok doğru. Bir de sergiye yönelik bizim işimize baktığımız zaman işte dedim ya çok fazla görsel oyunu olan bir çalışma aslında bizim işimiz. Dolayısıyla mesela tanıtımda görsel algıya duyarlı görsel olarak duyarlı bireyleri zorlayacak olan bir çalışma olduğuna dair bir ibare koyduk. Ve bunu da mesela o serginin içinde o sergiyi yaparken öğrenip fakındalık geliştirdiğimiz ve bunu söylemeliyiz dediğimiz bir şey oldu. O yüzden sanırım herkes için çok öğretici bir süreç oldu.

E: Umarım öyle olmuştur. Bilişsel farklılığı olan bireylerde çok kabaca o tezin Down gibi sendromlar ve örnekler genişletilebilir. Mesela aşırı ve ani ekrandaki ekrandaki ışık ve renk değişimi çeşitli beyinsel fonksiyonları tetikleyici olabiliyor. Dolayısıyla bu tür ibarelerin aslında kullanılması lazım. Dolayısıyla da yaptığınız çok yerinde bir şey olmuş. Bildiğim kadarıyla konuşuyorum. Bizim de bilişsel farklılıklar uzmanımız Selahattin Bey. O da bu konuda çok yeri geldiğinde hep anlatıyor ve neler yapılması gerektiğini insanlara detaylı bilgi olarak  anlatmaya çalışıyor. 

B: Peki Eser alanda genel olarak siz çalışırken karşılaştığınız zorlukları biraz sormak istiyorum. Çünkü daha önce sana yazdığım gibi benim daha önce hep karşılaştığım bir şey: Yasaların sınırları çerçevesinde bir şeyleri yapıp  bırakmak. Ve aslında hani iş çıkarmayın başımıza, şimdi bununla mı uğraşacağız gibi bir yerde tınlıyor sanki. Sen nasıl görüyorsun?

E: Bağlayıcı şeyler tabii yasalar. Şimdi bir sanat üretimi geçmişinden gelen, aktif sanat üzerine çalışan biriyim ben aslında bu danışmanlık meselesi de ona eklenen bir şey oldu. Dolayısıyla kural koyucuların oluşturduğu bir sistemde nasıl bir fikri aşka noktalardan anlatabilirim diye kafa da yoruyorum. Erişilebilirlik konusunda da az önce bahsettiğimiz gibi yani bunu nasıl bir standart haline getirmeye katkı sunabiliriz aslında temeldeki çaba bu. İş çıkarma başımıza maalesef böyle yaygın bir anlayış ama sadece erişilebilirlikte değil herhangi bir yeni durumda karşımıza çıkıyor. Biz de işte yeni yollar bulmaya ve nasıl ve neden bu uygulanmalı en belki basit şekilde ve en uygulanabilir şekilde kişiler kurumlar nasıl erişilebilir şeyleri hayatlarına sokabilirler onu anlatmaya çalışıyoruz. Karşılaştığımız en herhalde şiddetli şey kişilerin kendileri oluyorlar. Yani şimdiye kadar böyleydi ama bu fikri değiştirmek lazım konusuna gelebiliyorsak yani masaya onu yatırabiliyorsak, bir tartışma platformu olabiliyorsa zaten o zaman “aa biz şimdiye kadar bunu düşünmemiştik, aslında bu düşünülebilir bir şeymiş” diyor karşıdaki kişi. Ve o zaman işte karşıda değil de aynı masada oturuyor oluyoruz. Dolayısıyla fikirsel olarak en çok sanırım karşılaştığımız zorluklar oluyor ve o kırılınca da neticesinde ortaya olumlu sonuçlar çıkmış oluyor. Yani “Niye bir sergiyi erişilebilir yapmalıyız?” sorusunun karşılığı aslında insan haklarıyla ilgili bir mesele bu. Yani herkes o sergiye erişebilmeli. Ya da neden bir hastanede işaret dili çevirmeni bulunmuyor? Şimdi birçok farklı dilde çevirmenler varsa bu da olmalı. Dolayısıyla bu standartları nasıl yaygın hale getirebiliriz diye hep birlikte çalışarak sanırım daha olumlu ve verimli yerlere ulaşacağız diye düşünüyorum. 

B: O zaman şöyle kapatayım ben de, şu temenni ile: Umarım bir sergi erişilebilir mi acaba? diye kafamızda bir soruyla oraya gitmediğimiz günlerin geleceğini umut ediyorum şahsen. Bugün bizimle birlikte olduğun için çok teşekkürler Eser. Ayrıca bu yayının editörlüğünü yapan Onur Temel’de de çok teşekkür ediyorum. Sevgiler.

E: Ben de çok teşekkür ederim. “Erişilebilir Her Şey” gibi yapıların çoğalması ve kendilerini imha etmesi dileğiyle… Davet ettiğiniz için de tekrar çok teşekkürler.