Validebağ Korusu’nu Korumak
İstanbul’un Üsküdar ilçesinde bulunan, Anadolu Yakası’nın son koru vasfında ve 1. derece doğal ve tarihi sit alanı özelliğindeki Validebağ Korusu için hazırlanan imar planıyla koruya rehabilitasyon ve düzenleme adı altında millet bahçesi yapılması gündeme gelmişti. Haberin ardından çevre mahalle sakinleri ve Validebağ Gönüllüleri koruda nöbet eylemi başlatmışlardı. Validebağ’da projenin yürütmesinin durdurulması kararının verilmesine önayak olan direnişin ve nöbet eylemlerinin arkasındaki dinamikleri Validebağ Gönüllüleri Derneği Başkanı Arif Belgin ile görüştük.
Söyleşi: Duygu Dağ, Onur Temel
Validebağ Gönüllüleri nasıl bir araya geldi?
Validebağ Korusu, Anadolu Yakası’nın en büyük yeşil alanlarından biri, 354.076 metrekare büyüklüğe sahip. Çok çeşitli ağaçlar, çalılar, otsu bitkiler, hayvanlar, kuşlar, kelebekler, böcekler, sayısız canlının yaşadığı bir ekosistem. Kendi kendini besleyen, kendi kendine kaynak yaratan bir sistem. Biz, 1998 yılında Marmara Üniversitesi’nin korunun 50 dönümlük bölümünü hastane yapmak istemesi üzerine harekete geçen mahallelileriz. Acıbadem (Üsküdar), Acıbadem (Kadıköy), Altunizade, Barbaros ve Koşuyolu mahallelerinin bir araya gelmesiyle yüzlerce kişinin katıldığı toplantılar yaparak burayı nasıl koruyacağımızı düşünmeye başladık. Buranın sit alanı ilan edilmesinin yararlı olacağını düşündük. 1998’in sonunda 6 binden fazla imzayla Koruma Kurulu’na başvurduk. 16 Temmuz 1999 tarihinde burası 1. derece doğal ve tarihi sit alanı ilan edildi. Fakat sit alanı ilan etmekle iş bitmiyor. Buranın korunması için fiilen direnmek gerekiyor. Bunu anlamamız için fazla zaman geçmesi gerekmedi. Biz Koruma Kurulu kararına rağmen burayı korumak için bu direnişi sürdürme kararı aldık. 2001 yılında Validebağ Gönüllüleri Derneği’ni kurduk.
Burası doğal bir korudur, yani bir orman parçasıdır.
Validebağ Korusu’nun gündem olmasına, burada nöbet tutmanıza neden olan son gelişmeler neler?
Burası doğal bir korudur, yani bir orman parçasıdır. Kendiliğinden yetişen pek çok ağaç, bitki ve hayvan var. Kendi içinde bir ekosistem ve bu şekilde korunması gerekiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB), buraya millet bahçesi yapılması için dönemin İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) yönetimine bir proje çizdirdi. Millet bahçesi ya da park adı altında birtakım binaların yapılması amaçlanıyor. Biz bunların tümüne karşıyız. Buranın olduğu gibi yeşil, doğal ve bir bütün olarak gelecek nesillere aktarılması için mücadele ediyoruz. Millet bahçesi projesine dava açtık, çünkü buranın millet bahçesi ya da park olarak nitelendirilemeyeceğini düşünüyoruz.
Millet bahçesi, park; bunların hepsi birer truva atı. Bunun arkasından ne geleceğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Yarın, “Burası artık 1. Derece Doğal Sit Alanı olmaktan çıktı, koru olmaktan da çıktı, siz hâlâ neyi savunuyorsunuz? Haydi gelin, şuraya bir AVM konduralım, buraya bir rezidans konduralım” diyecekler. Bunun peşinden o gelecek. Bir rant elde etme niyetleri olmasa öyle masumane gözüken millet bahçesi ya da benzeri projelerle karşımıza çıkmazlar. Hiçbirimiz beş yaşında çocuk değiliz.
Geçtiğimiz günlerde çok kuvvetli gerekçelerle projenin yürütmesinin durdurulması kararı alındı. Lehimize bir bilirkişi raporu düzenlendi. Bilirkişiler burada bırakın millet bahçesini, herhangi başka bir uygulamaya onay vermeyen, bunu mahkum eden bir kesinlikte, bilimsellikte gerekçeler öne sürmüş. Şimdi, mahkemenin bu bilirkişi raporuna uymasını, en kısa zamanda nihai kararı vermesini bekliyoruz. Fakat bu da yetmiyor.
Geçen sene korunun dörtte üçlük bölümü ÇŞB tarafından Üsküdar Belediyesi’ne bakım ve onarım yapması için tahsis edildi. Bu tahsis işlemi sonucunda yapılması planlanan projelere karşı olduğumuzu defalarca açıkladık. Üsküdar Belediyesi, bu tahsise dayanarak koruda yapmayı planladığı projeleri açıkladı: 500 araçlık otopark, yazlık sinema, festival alanı, izci eğitim alanı, köpek gezdirme alanı, koşu, yürüyüş ve bisiklet parkurları gibi pek çok alan.
Dün (Üsküdar Belediye Başkanı) Hilmi Türkmen’le bir görüşmemiz oldu, “Projeyi iptal edeceğim” dedi. Biz polisleri çekmesi gerektiğini söyleyince, “Polisleri de çekiyorum” dedi. Bugün polisler gelmedi, ama çöp toplayıcılar da gelmedi. On gündür burada çöp toplanıyordu, yaklaşık 30 işçi ve başlarında birer polis. Nöbeti, buraya birtakım insanlar çöp toplama gerekçesiyle gelip başka bir şey yapmaya kalkarlarsa, çimleri ya da otları biçmeye çalışırlarsa, ağaçlara bir zarar verirlerse diye tutuyoruz. Sadece burada değil, şu anda korunun üç-dört yerinde nöbet tutuyoruz. Herhangi bir kimsenin, Üsküdar Belediyesi çalışanlarının gelip koruya zarar vermelerini engellemeye kararlıyız.
Polisi niye getiriyorsunuz? Polislere soruyoruz: “Niye geliyorsunuz?” “Sizi korumak için.” Bizim böyle bir talebimiz yok, bize saldıran yok. Ama Üsküdar Belediye Başkanı bizi terörist gibi göstermek, bizi kriminalize etmek için böyle bir yol tercih etti. Biz de 10 gün boyunca buraya insanları polis eşliğinde sokmak ve bizi terörist gibi göstermek tiyatrosunu sürdürdük. “Çöp toplamaya geldiğiniz sürece sesimizi çıkarmayacağız, ama bunun dışında herhangi bir şey yaparsanız engel olacağız” dedik. Hâlâ aynı noktadayız.
Mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vermiş. Nöbet niye devam ediyor?
Çünkü Hilmi Türkmen’e güvenmiyoruz. Esas sorunun gelip kilitlendiği nokta, tam da burası. Yoksa “otlar biçilmez” diye bir şey yok, otlar biçilebilir de. Belli mevsimde, belli bir bölgede, belli şartlara uyularak otlar da biçilebilir. Veyahut ağaçların bakımı, yolların düzeltilmesi, belli sınırlar dahilinde kalmak şartıyla tabii ki yapılabilir. Ama biz Hilmi Türkmen’e güvenemediğimizden, onun şu anda hiçbir şeye dokunmasını istemiyoruz. Sadece çöp toplasın. Zaten onun da başında duruyoruz. Çöp toplayanların başında duruyoruz. Polisler, çöp toplayanların peşinde. Biz hepsinin peşinde, koruyu bütün gün dolaşıp duruyoruz. Bugün gelmediler, çöp toplayıcı da gelmedi, polis de gelmedi. Bizimki şu anda sadece “Biz hâlâ nöbetteyiz” mesajını vermek.
Burada bir hazine olduğunu, benim de bu hazineye sahip olan binlerce insandan biri olduğumu hissediyorum. Samimi hislerim budur.
Yaşadığınız yerin yakınında bu büyüklükte bir yeşil alan olması sizin için ne anlama geliyor?
Burada bir hazine olduğunu, benim de bu hazineye sahip olan binlerce insandan biri olduğumu hissediyorum. Samimi hislerim budur. Civarda yaşayan aynı hisse sahip 100 bin civarında insan var. Böyle bir hazineye bu kadar yakın olmak; bizim için çok çok büyük bir şans. Burayı olduğu gibi korumak zorundayız. Bunu fantezi olsun diye, çevrecilik adına yapmıyoruz. Burası bizim yaşam alanımız; yürüdüğümüz, koştuğumuz, piknik yaptığımız, arkadaşlarımızla, dostlarımızla buluştuğumuz yer. Parka ya da bahçeye dönüşmesi, buranın ölmesi demek, çünkü parklar yapay yerler. Orası insan eliyle yaratılmış, burası doğal. Burada ağaçlardan tohumlar düşer, kendiliğinden fidanlar yetişir, sonra bu ağaçlar kurur, gövdelerinde kurtlar oluşur, o kurtları kuşlar yer. Böyle bir ekosistem kendi kendine devam eder. Lütfen, bıraksınlar bu böyle devam etsin. Bakın şimdi bir horoz sesi duydunuz, ne kadar güzel. Piliçler var, yumurtluyorlar. Az ileride tavus kuşu var, köpekler, kediler var. Kaplumbağalar, sincaplar, kirpiler, kertenkeleler var. Bunların hepsi barış içinde bir arada yaşıyorlar. Apartman dairelerine sıkışmış çocuklar buraya geldikleri zaman çıldırıyorlar. Atıyorlar kendilerini yerlere, yuvarlanıyorlar, bağırıyorlar, müthiş bir neşe duyuyorlar. Ona, hiçbir zaman o neşeyi oyuncaklarla veremezsiniz.
Validebağ Gönüllüleri Derneği’nin talepleri nedir?
Talebimiz son derece somut. Buranın yeşil, doğal ve bir bütün olarak geleceğe kalabilmesi için doğallığının korunması lazım. Bunun için de bizim belediyeden çok somut üç tane talebimiz var. Bir, köpeklerin toplanıp kısırlaştırılıp tekrar yerine bırakılması. Kısırlaştırılıp götürülmesi demiyoruz. İki, çöplerin toplanması. Üç, ağaçların bakımının yapılması. Bunlar, belediyeden somut taleplerimiz. Bunları yerine getirmeyip sonradan birtakım tahsislerle burada başka bir şey yapmasına da kesinlikle karşıyız. Buranın ağacına, otuna ya da başka bir şeyine dokunulmasına kesinlikle karşıyız. Bu doğal dokunun korunması, bizim için her şeyden önemli.
Talebimiz son derece somut. Buranın yeşil, doğal ve bir bütün olarak geleceğe kalabilmesi için doğallığının korunması lazım. Buranın ağacına, otuna ya da başka bir şeyine dokunulmasına kesinlikle karşıyız. Bu doğal dokunun korunması, bizim için her şeyden önemli.
İstanbul’daki başka ekolojik yıkım projelerine karşı yürütülen direnişlere de destek veriyor musunuz?
Tabii, her zaman destek veriyoruz. Şu sırada Tozkoparan’da evlerinden edilen insanlara da destek olmak isterdik, ama buradaki nöbeti bırakıp gidemiyoruz. Bu, gerçekten ciddi bir nöbet. Evet, belki düne göre zorunlu değil, ama belediye başkanına güvenimiz sıfır. 100 üzerinden bir bile diyemiyoruz. Sıfır. Böyle olunca nöbete devam ediyoruz. Bu nedenle gerek Tozkoparan’da gerek başka yerlerde süren ekoloji direnişlerine, hareketlerine şu anda katkı koyamıyoruz. Sadece sosyal medya üzerinden destek vermeye devam ediyoruz. Diğer ekoloji hareketlerine hep destek verdik, onlar da sağolsunlar bize destek verdiler. 23 yıldır bu hep böyle gitti. Kuzguncuklular Derneği’yle, Tozkoparanlılarla, Balat’ta, Gaziosmanpaşa’da, Kaz Dağları’nda, Kalamış’ta süren mücadeleyle her zaman temas içinde olduk. Hâlâ temas içindeyiz. Karşılıklı direniş dayanışması içindeyiz.