Mekânda adalet iç içe geçmiş iki olguyu barındırır:
- Yoksulluk, barınma, eğitim, sağlık, ayrımcılık gibi toplumsal adalete ilişkin tüm konuların mekânsal bir boyutu vardır. Buna ek olarak toplumsal adaletsizlikler kentsel ve kırsal alanlarda mekânsal ilişkiler üzerinden açığa çıkarlar.
- Günümüzde sermaye birikim yöntemleri gitgide daha fazla mekânsal dönüşüm ve müdahalelere dayanıyor. Bu, mekânsal yönetimi, merkezi bir biçimde tekeline alan hukuki ve idari yapıları da beraberinde getiriyor.
İç içe geçmiş bu iki olgudan bahsederken toplumsal bir talep ve siyasi bir vizyon olarak mekânsal adaletin hem bir dağıtım boyutu (kaynakların, hizmetlerin, mekânların, tehlikelerin) hem de farklılıkların (yani farklı mekânsal ihtiyaçları ve talepleri olan bireylerin ve bireylerden oluşan grupların farklılıklarının) tanınmasına dair bir boyutu olduğunu iddia ediyoruz. Mekânı toplumsal ilişkileri bağlamında öne çıkaran bir mücadele şeklinin bugünün sorunlarına cevap vermede en etkili yöntemlerden biri olduğu kanaatindeyiz. Ayrıca, kentsellik yerine mekânsallığa yapılacak vurgunun, bilgi üretim kurumlarıyla mekânsal politika üreten aktörlerin sıklıkla yaptığı doğa-toplum ayrımını uzlaştırmamızı sağladığını da düşünüyoruz. Mekânsal adalet; planlama, mimari, tasarım, kent sosyolojisi, kent etnografisi, çevre çalışmaları, kent çalışmaları vb. birçok disiplinle ilişkili olmakla kalmıyor, aynı zamanda çok önemli hukuki bir boyuta da sahip. Bu sebeple bilgi üretiminin disiplinlerarası olması gerektiğine inanıyoruz.