MADpodcast:
TÜRKİYE’DE ENERJİ YOKSULLUĞUNUN GEÇMİŞİ ve GELECEĞİ
Prof. Dr. Seyhan Erdoğdu
Enerji yoksulluğu son dönemde hem Türkiye’de hem de dünyada çok konuşulan gündemlerden biri haline geldi. Tarifelerin yükselmesine dair öngörülerin de artmasıyla birlikte enerji yoksulluğu kavramı yurttaşların gündelik kaygıları arasına girdi. Bu bağlamda konuyla ilgili farkındalık ve görünürlüğü artırmak için Mekanda Adalet Derneği olarak Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği işbirliğiyle yürüttüğümüz Türkiye’de enerji yoksulluğuna odaklanan projemiz kapsamında uzmanların görüşlerini merkeze alan 3 podcast ürettik.
“Türkiye’de Enerji Yoksulluğunun Geçmişi ve Geleceği” başlıklı ikinci bölümümüzde ilk bölümdeki uzman konuğumuz Prof. Dr. Seyhan Erdoğdu ile Türkiye’de enerji yoksulluğunun seyrini, bu soruna dair uygulanan politikaları, bunların eksik yanlarını, farklı aktörlerin bu konu etrafındaki pozisyonlarını, kısa vadede bu konu etrafındaki belirsizlikleri ve uygulanabilecek çözümleri değerlendirdik.
Podcast kaydını Spotify’da dinleyebilir, deşifresini aşağıda okuyabilirsiniz.
Yağız Eren Abanus:
Merhaba, ben Adalet Derneğinden Yağız. MAD Podcast Serbest Dalış programı kapsamında hazırladığımız bu seride enerji yoksulluğunu ele aldık. Seyhan Erdoğdu ile 1. bölümde konuştuğumuz kavramlar üzerinden Türkiye’deki durumu değerlendirdik. Keyifli dinlemeler.
Enerji yoksulluğunu açıklarken kullandığınız o arka plandaki, 80’lerden sonra yükselen neoliberalizm veya küresel kapitalizm çerçevesi ve sonrasında çözümler kısmında da yine o çerçeveden faydalanan şirketler ve neoliberal kurumların sosyal yardımları kendileri için nasıl araçsallaştırdığı ve sistemin bu şekilde devam ettiğine dair yaptığınız açıklamalar gerçekten çok çarpıcı. Aslında böyle tarihsel arka planı verince konu uzuyor gibi düşünülebilir ama konunun içeriğini tam anlamak için bence iyi oldu. O yüzden çok teşekkürler. Şimdi ikinci soruda konuyu, yine siz birinci soruda da değindiniz ama, daha detaylı olarak Türkiye bağlamına çekebilirsek, Türkiye’den vatandaşlar belki kendi hayatlarında da konuyu daha çok bağdaştırabilirler. Bu kapsamda da size sormak istediğim soru: Türkiye’de enerji yoksulluğu kendini nasıl gösteriyor, arkasındaki sebepler neler? Ne gibi politika ve uygulamalar oldu? Siz bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Seyhan Erdoğdu:
Türkiye’de enerji yoksulluğu, aynen Avrupa’da olduğu gibi neoliberal politikaların gelişmesiyle paralel bir biçimde ortaya çıktı. Fakat ilginç, ilk önce kırsal bölgelerde pahalı enerji fiyatları karşısında tarımsal gelir düşüklüğüne bağlı olarak çiftçilerde görüldü. Çiftçi elektrik borçlarını ödeyemedi; hatta hacizle karşı karşıya kaldı ve böyle basında “çiftçinin isyanı” vesaire. İlginç bir biçimde gene haneler değil mikro işletmeler enerji yoksulluğu yaşamaya başladılar; yani ödeyemediler faturalarını karşılayamadılar bu enerji fiyatlarını. Tüketici haneler açısından ise her ne kadar piyasalar özelleştirildiyse de çok uzun süre bu özelleştirilmiş piyasalarda, örneğin elektrikten bahsediyorum şimdi zaten doğalgaz piyasası sübvanse bir piyasadır, elektrikte de fiyatların sabit tutulması kamu müdahalesiyle uzunca bir süre bu enerji yoksulluğunu bir miktar erteledi haneler açısından. Fakat özellikle 2008 krizinden sonra bu hanelere yansımaya başladı ve şöyle bir şey ortaya çıkmaya başladı: Kaçak elektrik kullanan hanelerin sayısı arttı, ödenemeyen faturalar nedeniyle elektriği kesilen yoksul hanelerin sayısı arttı ve artık basında elektriğini ödeyemeyen hanelerin haberleri ortaya çıkmaya başladı. Hele o dönemde özellikle asker ailelerinde, şehit ailelerinde veya çocuğunu üniversiteye hazırlamak durumunda olan ailelerde elektrik kesintilerinin o dramatik tabloları basına yansıyınca yavaş yavaş toplumda bu Türkiye’de de enerji yoksulluğu yani enerjiyi karşılayamama sorunu ortaya çıktı. Bu anlamda bu iki ana temelden hangisi yani arka plandan hangisi, bu Türkiye’deki neoliberal 80 sonrası dediğimiz neoliberal dönüşümde emek gelirlerinin baskılanması, sosyal refah devletinin daraltılması mı yoksa enerji fiyatlarının artması mı diye sorduğumuz zaman bu süreç içerisinde farklı dönemlerde farklı ağırlıklar kazansa da ikisinin bir bileşeni olduğunu söyleyebilirim Türkiye’de de.
Öncelikle, elektrik tarifelerindeki artış 2008 yılına kadar enflasyonun altında seyretti. Hükümet, maliyete dayalı fiyatlandırmayı erteledi ve hala da maliyete dayalı bir fiyatlandırma olduğunu söyleyemem.
2003-2007 döneminde, yani beş yıl boyunca elektrik fiyatları sabit tutuldu. 2007 seçimlerinden sonra enerjide piyasalaşma hızlandı.
2005-2021 yılları arasında yaptığım bir çalışmada, hatta 2021-2022 ve 2023’ü de ayrıca ele alacağım, bazı tespitlerde bulundum. Öncelikle, elektrik tarifelerindeki artış 2008 yılına kadar enflasyonun altında seyretti. Hükümet, maliyete dayalı fiyatlandırmayı erteledi ve hala da maliyete dayalı bir fiyatlandırma olduğunu söyleyemem.
2003-2007 döneminde, yani beş yıl boyunca elektrik fiyatları sabit tutuldu. 2007 seçimlerinden sonra enerjide piyasalaşma hızlandı. 2020 yılına gelindiğinde ise özellikle 2018-2019-2020 döneminde elektrik tarifeleri %82 oranında artış gösterdi ve bu artış, enflasyonun (ki o da yaklaşık %54 civarında) çok üstünde gerçekleşti. Bu dönemde, reel elektrik tarifelerinin yoksulluk üzerindeki etkisi önemliydi; aynı zamanda asgari ücretlerdeki artış da enerji fiyatlarındaki artışın çok gerisinde kaldı. Dolayısıyla bu iki durum birbirini etkiledi özellikle 2007 yılından sonra: elektrik tarifeleri ve gelir düzeyi.
2018-2019-2020 döneminde elektrik tarifeleri %82 oranında artış gösterdi ve bu artış, enflasyonun (ki o da yaklaşık %54 civarında) çok üstünde gerçekleşti.
Ancak bu durumda, reel asgari ücretlerin 2017 ve 2018 yıllarında gerilemesi, fiyat artışlarıyla birlikte gelir eksikliği ve gelir azalmasına yol açtı. Bu arada sosyal refah harcamaları da kısıldı. İki durumun birleşiminde enerji yoksulluğu, ciddi bir biçimde elektrik yoksulluğu olarak hissedilmeye başlandı. Zaten 2019 yılında yoksul hanelere elektrik tüketim desteği başlatıldı.
Pandemi koşullarında, 2021 yılında enerji yoksulluğunun baskısı arttı. Ben burada elektrik üzerinden örnek veriyorum çünkü o dönem için en önemli konu elektrikti. 2021 yılında hükümet, elektrik tarifelerinde dördüncü dönem artışını yapmayarak fiyatları bastırdı. Böylece elektrik tarife artış endeksi, enflasyon endeksinin gerisine düştü. Ardından, 2022 yılında yüksek oranlı zamlarla tekrar artış oldu ve yeniden enflasyonun üzerine çıktı. Yani öyle bir kamu müdahalesi var ki, başkanlık sistemine geçilmesinin de etkileriyle birlikte, burada da kısa vadeli bile olmayan anlık müdahaleler olduğunu söyleyebilirim.
2023 seçim yılında elektrik fiyatlarında %20 indirim yapıldı. Geldiğimiz noktada, 2020’de böyle bir kısa elektrik üzerinden gelişimi sizlere anlattım. Türkiye’de hem gelir açısından bastırılmış emek gelirleri hem de fiyat açısından dönemler itibariyle farklılıklar gösterse de enerji fiyatlarındaki artışın ortak etkisi var. Şimdi, özellikle 2024 yılında neler olacağını Şimşek programıyla birlikte heyecanla bekliyoruz. Çünkü her ne kadar 2023 yılında asgari ücretlerde ciddi bir reel artış sağlanmış olsa da, 2024 yılının Temmuz ayında asgari ücretlerde artış olmayacağı, altı aylık artışın şimdiden gerileyeceği ifade ediliyor. Ayrıca, çok tartışılan Temmuz-Ağustos döneminde elektrik tarifelerine ciddi bir zam beklendiği söylentisi, önümüzdeki dönemde farklı bir tartışmanın doğacağını gösteriyor.
Belki bu konuşmayı Ağustos’tan sonra yapsaydık o zaman hem gelir etkisinin hem fiyat etkisinin neoliberal politikalar ve Şimşek programı nedeniyle ne kadar keskin bir biçimde enerji yoksulluğunu artırdığını söyleyebilecektik ama şimdilik durum, 2022 yılındaki bu 2023 yılındaki indirimden sonra bekleme döneminde olduğumuzu söyleyebilirim.
Türkiye’deki enerji yardımları yalnızca elektrikte değil; belki hepsine girecek çok ayrıntılı vaktimiz yok ama en eski yardım kömür desteğidir. 2019’da elektrik yardımı başladı, destek deniyor; ben buna yardım diyeyim çünkü yardım bunlar, 2003 yılında kömür desteği ile başladı. Bu destek, her yıl bir kez kış dönemi öncesinde asgari 500 kilo olmak üzere, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Mütevelli Heyetinin takdiriyle veriliyor. Bu, yoksul hanelere yapılan bir anlamda enerji yardımıdır. Elektrik tüketim desteği ve elektrik yardımı olarak tanımlanabilir.
Bu söylediğim gibi, 2019 yılında uygulamaya kondu ve burada farklı kategorilere göre farklı yardım miktarları mevcut. Şimdi, 1 ila 2 kişilik hanelere Mart 2024 fiyatlarıyla söylemek gerekirse, 112 lira küsuratı var. 3 kişilik hanelere ayda 150 lira, 4 kişilik hanelere ayda 187 lira, 5 ve daha fazla kişilik hanelere ayda 225 lira yardım sağlanmaktadır. Bu hanelerin tanımı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın tanımlarına göre ve yasalarla belirtildiği üzere, yoksul olmaları şartıyla bu yardımlar yapılmaktadır.
Burada genellikle bir ila iki kişilik hanelere ayda 75 kWh, üç kişilik hanelere ayda 100 kWh, dört kişilik hanelere ayda 125 kWh, beş ve daha fazla kişilik hanelere aylık 150 kWh veriliyor ki Elektrik Mühendisleri Odası bunun dört kişilik aile üzerinden 240 kWh olması üzerinden yardım yapılması talebinde bulunuyor ama bizdeki miktar bu. Bütün bunlara rağmen borcu nedeniyle elektriği kesilen abone sayısı çok yüksek. 2022 yılının ilk yedi ayında, bende en son kaydettiğim rakam o, bunları bulmak da zor oluyor, toplamda yaklaşık olarak 236 bin abonenin elektriği kesilmiş. Ayrıca, 2021 yılının tümünde ise yaklaşık olarak toplamda yine yaklaşık olarak 425 bin abonenin elektriği kesilmiş.
Dolayısıyla yani bütün yoksullar elektrik yardımı alıyor diye bir durum yok. Dolayısıyla düzenli sosyal yardım alan yoksul hanelere bu veriliyor ki bunun tanımı içinde en önemli kriter ailede kişi başı gelirin net asgari ücretin üçte birinden fazla olmaması. Yani 2024 yılı için kişi başına düşen gelir 5667 liranın üstündeyse o hane yoksul sayılmıyor ama ne yazık ki Türkiye’deki yoksul hanelerin sayısı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın belirlediği yoksul hane sayısından daha fazla.
Bir de doğalgaz tüketim desteğimiz var. Doğalgaz tüketimi giderek yaygınlaştı ve aileler daha çok doğalgaz abonesi haline geldi. Doğalgaz fiyatlarının artışına paralel olarak doğalgaz yoksulluğu gündeme geldi. Devlet, doğalgaz fiyatlarını sübvanse etmesine rağmen, mevcut fiyatlarla bile yoksul haneler doğalgaz tüketemez hale geldi; bu durum kış ölümlerinin artma ihtimalini Türkiye’nin karşısına çıkardı.
2022 yılının başında doğalgaz tüketim desteği adı altında doğalgaz yardımları da başladı. Bunun miktarını uzatmadan söyleyeyim; ailenin bulunduğu coğrafyaya göre yıllık olarak belirlenen destek miktarı, yaklaşık olarak yıllık toplamda 1.500 ile 3.500 lira arasındadır. Burada dinleyicilere yıllık doğalgaz faturalarının miktarını düşünmelerini öneriyorum, bunun 3.500 liranın iki katından fazlası olduğunu tahmin ediyorum. Dolayısıyla bu, yeterli bir miktar değil.
Doğalgaz yardımları, 2024 yılı için bu ısıl haritaya göre yıllık 1.500 ila 3.500 lira arasında. Bu arada konutlarda enerji verimliliğini artıracak destekler de bir anlamda enerji yoksulluğuna çözüm olan yardımlar grubuna girer ama bizde o kadar az ki. Avrupa’daki bazı ülkelerde, konutların enerji verimliliğini artırarak enerji yoksulluğunu önleme çabaları önemli bir yer tutuyor ama Türkiye’de bu ne gündemde ne de buna ayrılan kaynak yeterli.
Avrupa’daki bazı ülkelerde, konutların enerji verimliliğini artırarak enerji yoksulluğunu önleme çabaları önemli bir yer tutuyor ama Türkiye’de bu ne gündemde ne de buna ayrılan kaynak yeterli.
Mesela, 2020 yılında tüm barınma yardımları kapsamında 88 milyon Türk Lirası yardım yapılmıştı sızıntı, nem gibi konut sorunları olan hanelere. Bu sayı yaklaşık 3.500 haneydi. 2021 yılında bu sayı 30.000 hane olmuş ve yardım miktarı 119 milyon lira olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla ne sosyal konut açısından ne de konutlarda enerji verimliliğini artırma açısından Türkiye’nin böyle bir program geliştirdiğini söylememiz mümkün değil.
Dolayısıyla bizde kömür, elektrik ve doğalgaz yardımları var. 2023 yılındaki seçim hediyesi olarak uygulanan ve Nisan sonu itibarıyla sona eren Türkiye’deki tüm hanelere verilen 25 metreküplük doğalgaz hediyesi de bir yardım olarak değil, seçim öncesi genel kamuoyunu etkileme çabalarının bir parçasıydı. Zaten o da kaldırıldı.
Dolayısıyla sistematik olarak elektrik, doğalgaz ve kömür yardımları yoksullara bu şekilde devam ediyor. Ancak yoksul sayısı bundan çok daha fazla. Peki, bu yardımlar yeterli mi? Değil.
Şu anda uygulanmakta olan, kemer sıkma ya da istikrar paketi gibi isimlerle anılan, adı IMF olmayan ama içeriği IMF programına benzeyen bu programın sonucunda, özellikle ücretlerde nasıl bir düşüş olacak? Elektrik ve doğalgaz fiyatlarında nasıl bir artış olacak? Bu gelişmelerle birlikte 2024 yılının, enerji yoksulluğu açısından özellikle ikinci yarısında kritik bir dönem olacağını söyleyebilirim. Ama bunu yaşayıp göreceğiz. Demirel’in gençlerin bilmeyeceği bir sözü vardır: “Turbun büyüğü heybede.” Dolayısıyla enerji yoksulluğu açısından turbun büyüğü heybede olabilir.
Şu anda uygulanmakta olan, kemer sıkma ya da istikrar paketi gibi isimlerle anılan, adı IMF olmayan ama içeriği IMF programına benzeyen bu programın sonucunda, özellikle ücretlerde nasıl bir düşüş olacak? Elektrik ve doğalgaz fiyatlarında nasıl bir artış olacak? Bu gelişmelerle birlikte 2024 yılının, enerji yoksulluğu açısından özellikle ikinci yarısında kritik bir dönem olacağını söyleyebilirim.
Y.E.A.: Çok teşekkürler hocam. Aslında siz de az önceki cevabınızın başlarında değindiniz, elektrik ve doğalgaz tarifelerine genel bir sübvansiyon desteği var ve bunun kaldırılacağına dair birtakım haberler oldu. Hatta Merkez Bankası başkanına BirGün gazetesinden bir gazeteci, “Bu tarifelerdeki destek kalkacak mı?” diye sordu. Burada şu tartışmaya gelip tıkanıyor gibi gözlemliyorum: Tarifelerin destekleniyor olması maliyeti çok saklıyor, bu destekler tamamen kalkarsa yoksul kesimler çok zarar görebilir. O yüzden daha hedefli destekler düşünelim; gerçekten buradaki kırılgan dezavantajlı grupları önceleyip bu desteği onlara verelim, bütün tarifeyi desteklemektense diyenler var. Bunun karşısında ise, eğer bütün tarifeye yönelik destekler kalkarsa enflasyonun çok artması riski var. Bu nedenle de, bu tarifeye verilen genel desteğin kaldırılmaması düşünülebilir gibi argümanlar üretiliyor.
Yani siz de cevabınızın en başında buralara biraz değindiğimiz için güncel olarak iki uç hakkında ne düşündüğünüzü sormak istedim. Diğer soruya geçmeden hemen ara soru olarak bunu sormuş olayım.
S.E.: Bu önemli bir soru aslında. Ben, bir iktisatçı olarak en çok bu soruyu tartışmak isterim çünkü hep unutuluyor. İktisat, sosyal bir bilimdir, yani insan unsuru vardır ve insan unsuruna dayalı bir bilimdir. Topluma dayalı bir bilim olduğu için, nasıl sosyal güvenlik sistemi üzerine yaptığınız aktüeryal hesaplar emeklilerin mücadelesiyle değişiyorsa, burada da Şimşek programının yapacağı hesaplar, toplumsal yaşamın gerçekleriyle değişebilir. Tarih belirlenmiş değildir, bence biraz felsefi bir alana giriyoruz. Önümüzdeki dönemde bu konuda ne olacağı belirlenmiş değil ama ipuçları var.
Haklısınız, enerji yardımlarını hanelerin tüketeceği fiyatları artırmak yerine, başka bir sorun daha var; burada enflasyonu artırmayı sosyal nedenlerle seçmeyebilirler. Çünkü sosyal alanlar, eğitimde olduğu gibi, sağlıkta olduğu gibi ve sosyal güvenlikte olduğu gibi özelleştirmeye dirençlidir. Enerji de özelleştirmeye dirençlidir çünkü özelleştirildikçe eğer tümüyle piyasaya bırakırsanız, haneler bunu tüketemez. Ancak elektrik için ikame yok. “Elektrik tüketmeyeyim, mum yakayım” diyemezsiniz çağımızda. Doğalgaz için ise “kömür yakarım” diyorsunuz ama elektrik öyle değil.
Enerji de özelleştirmeye dirençlidir çünkü özelleştirildikçe eğer tümüyle piyasaya bırakırsanız, haneler bunu tüketemez. Ancak elektrik için ikame yok. “Elektrik tüketmeyeyim, mum yakayım” diyemezsiniz çağımızda. Doğalgaz için ise “kömür yakarım” diyorsunuz ama elektrik öyle değil.
Eğer siz bu ikamesi olmayan mal için tamamen “ben piyasa koşullarına bırakıyorum” derseniz, direniş doğar. O hizmet alanında direniş olur bunu sağlıkta da görüyoruz, eğitimde de görüyoruz, bu alanlar özelleştirmeye dirençli alanlar olarak karşımıza çıkıyor ve elektrik de bunlardan biridir. Fakat şöyle düşünülüyor olabilir, işin sosyal bir olay olduğunu düşünmeden “bizim sanayiye uyguladığımız yüksek fiyatlar enflasyonu daha çok tetikliyor,” ki doğru çünkü sanayiye uygulanan enerji fiyatları yüksek. Hanelere uygulanan elektrik fiyatları ise göreli olarak daha düşük kalıyor, “eğer sanayiye uyguladığımız bu fiyatları göreli olarak azaltırsak, hanelerin fiyatlarını da piyasa fiyatına iki katına yaklaştırabiliriz, enflasyonu düşürme açısından programımız daha başarılı olur” diye düşünülebilir mi? Bilemem, düşünebilirler. Eğer sadece rakamlara bakarsanız böyle düşünebilirsiniz ama öbür tarafta da toplumsal olaylar var. Bu gelişme toplumsal tepkiye ve rahatsızlıklara nasıl yansır? Seçim bitti diye sevinmemek lazım çünkü toplum hep var, toplum tepkileri hep var.
Dolayısıyla katılıyorum, çok farklı unsurlar var. Ben belirlenmiş olarak görmüyorum, bakalım ne olacak diyorum. 2024’te Temmuz-Ağustos’ta elektrikteki fiyat artışıyla bu işe bir bakacağız. Ben bir artış bekliyorum ama yüzdesi çok önemli tabii. Ayrıca sanayiye nasıl uygulayacaklar ona da bakacağız.
Y.E.A.: Çok teşekkürler hocam. Şimdi aslında son soruma geçmek istiyorum. Gerçi siz, farklı çalışmalarınızda veya programlara çıktığınızda burada çözüm açısından görüşünüzü çok net söylüyorsunuz; önceki sorularda da bu biraz ortaya çıkıyor. Ama biraz daha detaylı olarak sizin çözüm açısından görüşünüzü konuşmayı çok isterim. Dolayısıyla somut olarak enerji yoksulluğuna çözüm açısından ne gibi bir öneride bulunmak istersiniz? Bu işin kuralı ne? Neye dikkat etmeliyiz?
S.E.: Kolay değil tabii. “Roma bir günde kurulmadı” derler ama Roma bir günde yıkılabilir. Türkiye’de kamusallık, ekonominin planlaması ve dengeleri açısından ortaya çıkan büyük tahribatı düzeltmek elbette kolay bir şey değil. Dolayısıyla kısa vadede, enerji yoksullarına sosyal yardımların sosyal politikanın önemli bir alanı olarak devam edeceğini, biz istesek de istemesek de, biz derken bu yardımlara karşı olanlar olarak, belirtmemiz gerekli. Bu yardımlar devam edecek ama baştan da söylediğim gibi, bunlar çözüm değil.
Meslek odaları, sendikalar ve tüketici grupları başka önerilerde de bulunuyor. Enerji ürünleri üzerindeki vergilerle ilgili tartışmalar oldu. Konut tüketicileri için KDV’nin bire indirilmesi, hane başı tüketim miktarlarının 240 kWh’e göre hesaplanması ve doğalgaz altyapısı bulunan hanelere kömür yerine doğalgaz yardımı yapılması gibi öneriler gündeme geldi. Ayrıca, enerjinin bir parçası olarak yerel yönetimlerce su tüketimi desteği verilmesi gibi sosyal yardımlar da önerilmektedir.
Elektrik Mühendisleri Odası’nın politikası bir insan hakkı olarak enerji hizmetinin ucuz, kesintisiz ve kaliteli bir şekilde kamu tarafından sunulması gerektiğini savunuyor. Bu görüşe ben de katılıyorum; meslek örgütleri ve sendikalar da katılıyor. “Enerji hizmetinin şirketlerin kâr hırsı ile değil, kamu yararını hedef alan politikalarla yönetilmesi gerektiği, özelleştirme uygulamalarına son verilerek acilen yeniden kamulaştırmalar yapılması” talep ediliyor. Bu bizde meslek örgütlerinin ve sendikaların ortaklaştıkları kamucu politikalar bağlamında öne çıkıyor. Ancak sadece bizde değil dünyada da enerji hizmeti bir kamu hizmeti ve bir insan hakkı olarak görülmeye başlandı.
Pandemi döneminde ödenebilir enerjiye ulaşmada geniş yığınların yaşadığı zorluklar ve buna karşı gösterdikleri tepkiler, pek çok ülkede alınan ek tedbirler şunu gösterdi: Enerjiyi kâr amacı güden enerji şirketleriyle yapılan sözleşmelerle karşılanacak ticari bir faaliyet olarak görmemeliyiz; enerji, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik ve toplumsal içerme gibi hayati nitelik taşıyan ve bu alanlar için de temel olan bir kamu hizmetidir. Nasıl ki sağlık bir kamu hizmeti ise enerjinin de kamu hizmeti olduğunu görmemiz gerekiyor. Bu perspektif özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde geliştirilmiş bir kavram, aynı zamanda dünyada da enerjinin hem kamu hizmeti hem de insan hakkı olduğu yönündeki anlayış hızla gelişmektedir.
Enerjiyi kâr amacı güden enerji şirketleriyle yapılan sözleşmelerle karşılanacak ticari bir faaliyet olarak görmemeliyiz; enerji, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik ve toplumsal içerme gibi hayati nitelik taşıyan ve bu alanlar için de temel olan bir kamu hizmetidir. Nasıl ki sağlık bir kamu hizmeti ise enerjinin de kamu hizmeti olduğunu görmemiz gerekiyor.
Belki şimdilik insan hakkı olarak enerji hizmetleri Avrupa Birliği’nin sosyal haklar sütununda ve Avrupa Birliği’nin belgelerinde olduğu kadar uluslararası belgelere girmiş değil ama Birleşmiş Milletler’in Sosyal Ekonomik ve Kültürel Haklar Komitesi’nin aldığı kararlarda enerjinin de bir insan hakkı olarak mütalaa edilebildiğini görüyoruz. Buna ilk Birleşmiş Milletler Kadın Hakları Sözleşmesi’nde değinilmiş bir hak olarak, insan hakkı olarak enerjiye özellikle gelişmekte olan ülkelerin kadınları açısından. Dolayısıyla yavaş yavaş dünyada ilkesel olarak enerjinin bir kamu hizmeti olduğu ve giderek de enerjinin bir insan hakkı olduğunun geniş yığınlarca kabul edilmesi sürecine girdiğimizi söyleyebilirim.
Yani neoliberalizmin değerlerine karşı, demokratik sosyal hukuk devletinin halkçı kamucu değerlerinin hem Türkiye’de hem de dünyada yükseldiğini söyleyebilirim. Ancak dediğim gibi, tarih belirlenmiş değildir. Önümüzdeki dönemde bu alandaki ilerlemelerin nasıl olacağını bilemem ama dünyada enerji hakkına dayalı enerji sistemi reformları isteniyor. “Enerji adaleti” diye bir kavram geliştirildi. Bunların her biri ayrı tartışılması gereken konular. İlginçtir ki, Latin Amerika’da 2013 yılında Brezilya, Şili, Kolombiya, Meksika, Porto Riko, Uruguay, Venezuela ve Arjantin’deki işçi hareketlerinin bir araya gelerek kabul ettikleri bir Enerji Hakkı Bildirgesi var, doğru hatırlıyorsam bu belge Mar del Plata Bildirgesi olarak biliniyor. Burada diyor ki: “Kapitalizm tarafından tesis edilen enerjinin metalaşmasına karşı enerji hakkı için savaşalım.”
Sadece Latin Amerika değil, Avrupa’da da büyük sendikalar ve sosyal çevresel kuruluşlar bu konuda bir araya gelerek Enerji Hakkı Koalisyonu’nu oluşturdu. Onlar da temiz ve uygun fiyatlı enerji hakkının Avrupa Birliği düzeyinde tanınması için lobi faaliyetleri yürütüyorlar. Bu hak neyi içerecek? Bir kere, bağlantı kesilmesi yasağı getirilmelidir. Yani kamulaştırma nihai hedef olarak metalaşmanın ortadan kaldırılması hedeflense de, şimdiden bağlantı kesilmesi yasağı getirilmelidir. Hiçbir koşul altında bağlantıyı kesemezsiniz. Herkes için minimum miktarda enerjinin garanti edilmesi ve enerji verimli konutların sağlanması için konutların yenilenmesi, tüm yoksulların bu alanda korunması ve bunun için de ileriye yönelik enerji sisteminin kamusal ve demokratik mülkiyeti Enerji Hakkı Koalisyonu’nun programı çerçevesinde savunulmaktadır.
Herkes için minimum miktarda enerjinin garanti edilmesi ve enerji verimli konutların sağlanması için konutların yenilenmesi, tüm yoksulların bu alanda korunması ve bunun için de ileriye yönelik enerji sisteminin kamusal ve demokratik mülkiyeti Enerji Hakkı Koalisyonu’nun programı çerçevesinde savunulmaktadır.
Bir başka örnek, İngiltere’deki yakıt yoksulluğu eylem ağıdır. Onların da bir enerji hakları bildirgesi bulunmaktadır. Bu bildirgede temel ihtiyaçları karşılamak için uygun fiyatlı enerji hakkı vurgulanmaktadır. Ayrıca çevreye ve iklime zarar vermeyen, sağlık güvenliğini tehdit etmeyen su, hava veya yerel topluluk ortamlarını koruma gerekliliği de ifade edilmektedir. Yani enerjinin niteliği de önemlidir, kaliteli enerji talep edilmektedir.
Enerji yoksulluğuna karşı yoksulların desteklenmesi gerekecek ama çözümün enerjinin metalaşmasına ve enerjinin kamu hizmeti ile insan hakkı olarak kabul edilmesine dayalı daha geniş makro çözümlerle sağlanması gerektiğini düşünüyorum.
Y.E.A.: Çok sağ olun hocam. Gerçekten çok faydalı oldu. Bu bölümde enerji yoksulluğu hakkında genel bir giriş yapmış olduk. Birinci sorumuzda Türkiye bağlamını nispeten detaylı konuştuğumuzu düşünüyorum. Dinleyicilerimiz sizin çalışmalarınıza girip okurlarsa orada daha detaylı verilere ulaşabilirler, ama yine de iyi bir çerçeve sunduğunuzu düşünüyorum.
Son olarak, çözüm açısından hem genel perspektifi hem de dünyanın farklı yerlerinde ne gibi girişimlerin olduğunu özetlediniz. Umarım dinleyiciler için de benim kadar doyurucu olmuştur. Bu nedenle size çok teşekkür ediyorum.
En başta sorduğum soruda, enerji yoksulluğunu etkileyen faktörleri açıklarken tarifelerin yüksekliği ve tüketicilerin gelirlerinin düşüklüğü, bir de bina yani yapıyla ilgili birtakım sıkıntılar olabileceği değerlendirmesi var. Bunu siz de yazılarınızda belirtiyorsunuz. Bu da bir faktör olarak ele alınabilir ama belki ayrıca değerlendirebiliriz demiştiniz. Dolayısıyla isterseniz son katkınızda bunu değerlendirebiliriz ya da çok küçük bir şey olarak başka bir zaman konuşabiliriz. Son söz için sözü size bırakıyorum.
S.E.: Onun için şunu söyleyebilirim: Enerjiyi, özellikle iklim krizi açısından ele aldığımızda, sadece enerji yoksulluğu değil, aynı zamanda iklim ve çevre bağlamında binaların enerji etkinliği de özel bir ilgi hak ediyor. Bu ilgiyi Avrupa Birliği ülkelerinde görüyoruz. Yeşil enerji kavramındaki farklı çıkar grupları, binaların enerji etkinliğini ve bu anlamda enerji yoksulluğunu kendi çıkarları açısından değerlendirmek istiyorlar. Genel olarak, binaların enerji etkinliği kentsel alanlarda, özellikle çevre adaleti ve kentsel adalet açısından son derece önemlidir.
Türkiye’de bu konu üzerinde çok tartışıldığını söyleyemem, ülkenin geliştirdiği enerjiye ilişkin politika belgelerinde fazla yer almıyor. Elektrik Mühendisleri Odası’nın enerji yoksulluğuna ve Türkiye’deki enerji görünümüne dair çalışmalarında da bu konu yeterince yer bulmamıştır.
Bence bu önemli bir konu. Binaların enerji verimliliğini artırmaya yönelik yardım son derece sınırlı, oldukça az. Burada görsel olarak sunma olanağım yok ama TÜİK verilerinden Türkiye’deki verileri, sızıntı, nem ve ısınmama gibi enerjinin etkinliğinin düşüklüğünün göstergeleri açısından bulabiliriz. Bu verileri Avrupa ülkeleriyle karşılaştırmalı olarak değerlendirdim; Türkiye, binaların enerji etkinliğini gösteren belli başlı kriterler açısından Avrupa Birliği ülkelerine göre çok kötü durumda ve evlerin yüksek oranında enerji etkinliği sorunu var.
Bu konuda Türkiye’de çalışmalar var, binaların enerji verimliliği üzerine. Bu konu üzerinde bütüncül bir yaklaşımın olması yararlı olacaktır. Oldukça teknik bir konu, ben iktisatçı olarak veriler üzerinden yorum yapabilirim ama teknik değerlendirmeyi mühendis arkadaşlarımızla ve kent plancısı arkadaşlarımızla birlikte yapmak gerekir diye düşünüyorum.
Y.E.A.: Çok sağ olun hocam. Yani gerçekten çok faydalı bir podcast oldu ben artık kapanışa geçiyorum.