MADpodcast:

Yeşil Enerji Dönüşümü Enerji Yoksulluğuna Hitap Edebilir Mi?

Enerji yoksulluğu son dönemde hem Türkiye’de hem de dünyada çok konuşulan gündemlerden biri haline geldi. Tarifelerin yükselmesine dair öngörülerin de artmasıyla birlikte enerji yoksulluğu kavramı yurttaşların gündelik kaygıları arasına girdi. Bu bağlamda konuyla ilgili farkındalık ve görünürlüğü artırmak için Mekanda Adalet Derneği olarak Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği işbirliğiyle yürüttüğümüz Türkiye’de enerji yoksulluğuna odaklanan projemiz kapsamında uzmanların görüşlerini merkeze alan 3 podcast ürettik.

“Yeşil Enerji Dönüşümü Enerji Yoksulluğuna Hitap Edebilir Mi?” başlıklı 3. bölümümüzde uzman konuğumuz SEFiA’dan (Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği) Taylan Kurt oldu. Bu bölümde Uluslararası Enerji Ajansı’nın Mayıs 2024’te yayınladığı “Uygun Fiyatlı ve Adil Temiz Enerji Geçişleri için Stratejiler” raporu etrafında iklim krizi karşısında gerçekleştirilmesi zorunlu hâle gelen enerji dönüşümünün enerji yoksulluğuna ne ölçüde hitap edebileceği hakkında konuştuk.

Podcast kaydını Spotify’da dinleyebilir, deşifresini aşağıda okuyabilirsiniz.

Yağız Eren Abanus:

Merhaba, ben Mekanda Adalet Derneği’nden Yağız. MAD Podcast Serbest Dalış programına hoş geldiniz. Bu programda bir mekansal gündemi alanın uzmanlarıyla derinlemesine ele alıyoruz. Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği işbirliğiyle enerji yoksulluğu hakkında yürüttüğümüz proje kapsamında hazırladığımız bu bölümde, net sıfır enerji dönüşümü, buna dair politikalar ve söylemlerle enerji yoksulluğu arasındaki ilişkiyi ele alacağız.

Konuğum Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği’nden Taylan Kurt. Kendisiyle Uluslararası Enerji Ajansı’nın Mayıs 2024’te yayınladığı “Uygun Fiyatlı ve Adil Temiz Enerji Geçişleri için Stratejiler Raporu” üzerine konuşacağız.

Taylan merhaba. Sorulara birazdan geçeceğim ama öncesinde kısaca bize kendini tanıtabilir misin?

Taylan Kurt:

Merhaba herkese. Benim adım Taylan, şu an Ankara’dan sesleniyorum. Lisansımı Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisat bölümünde tamamladım. Yüksek lisansımı da yine ODTÜ’de Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde tamamladım. Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nda görev aldım. 2022’den bu yana da Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA)’da analist olarak çalışıyorum. SEFiA araştırma odaklı bir sivil toplum kuruluşu. Biz sürdürülebilirliğin finansmanı alanında bağımsız çalışmalar yapıyoruz.

Y.E.A.: Çok teşekkürler, SEFiA gerçekten çok önemli bir kurum. Bu iklim ve çevre meselelerine daha aktivist yaklaşan kesimlerin ekonomi-finans alanında söz söyleyebilmesini ve bilgi kapasitesini artıran birçok araştırması var. O yüzden dinleyicilerimiz takip etmiyorlarsa ayrıca takibe almalarını tavsiye edeyim.

T.K.: Çok teşekkür ederiz, aynı şekilde bizim için de karşılıklı çalışmak ve bilgi paylaşmak çok keyifli.

Y.E.A.: Davetimizi kabul ettiğin için de çok teşekkürler. Çok kısa bir zamanda söyledim sana ve harika bir hazırlıkla hemen bu podcasti kaydedebiliyoruz. Fazla sözü uzatmadan hemen ilk soruyla başlayayım istiyorum.

Konu teknik bir konu olduğu için raporun bağlamını ve arka planını açıklamak iyi olabilir. özet bir şekilde net sıfır ne demek, Uluslararası Enerji Ajansı’nın buradaki pozisyonu ne, niye böyle bir rapor hazırladılar, bunun arkasındaki itici faktörler neydi? biraz böyle bağlam bilgisi vermek iyi olabilir.

Aslında net sıfır söylemi, iklim krizine sebep olan sera gazı salımlarını azaltmakla ilgili bir şey. Bu aslında iklim bilimcilerin ortaya attığı bir kavram. Biz 2100’de, bu yüzyılın sonunda küresel sıcaklık artışını 2 dereceyle sınırlamak istiyorsak 2050’de net sıfıra ulaşmamız lazım. Bu da şöyle olacak: İklim krizine bizim saldığımız sera gazları sebep oluyor. Dolayısıyla biz bir kere bu sera gazı salımlarını azaltacağız, enerjide fosil yakıtlardan uzaklaşacak ve doğanın bu sera gazlarını emme kapasitesini artıracağız. Buna ek olarak bazı teknolojiler geliştireceğiz ve bu teknolojilerle atmosferdeki sera gazlarını emeceğiz. Bu yola net sıfır senaryosu deniyor. Eğer bunu yaparsak, 2100’de yaklaşık 1,5 derecelik bir artışla küresel sıcaklığı sınırlayabiliriz.

Yani iklim krizinin bize dayattığı politika senaryosu gibi bir şey ve bunun çok fazla ekonomik etkisi var. Bu konu aslında IPCC ve Paris Anlaşması bağlamında gündeme gelmişti ama 2021 veya 2022’de Uluslararası Enerji Ajansı’nın da bu konuda pozisyonu bekleniyordu ve onlar da net sıfıra yönelik bir politika raporu yayınladılar. Bu arada Uluslararası Enerji Ajansı, dünya çapında hükümetlerin enerji politikalarını şekillendirmede önemli bir uluslararası kurumdur, dolayısıyla yayınladığı raporun etkileri de oluyor.

Onların o dönemde net sıfırı benimsemesi önemli bir şey olarak söylendi ki gerçekten de önemliydi. Sonrasında da yaklaşık bir süredir Uluslararası Enerji Ajansı’nın bu konudaki çalışmaları arttı. Özellikle 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgali bunun doğalgazla ilgili getirdiği sıkıntılar ve sonrasında gelen yaşam maliyetleri krizi biraz bu net sıfır konuları açısından şunu gündeme getirdi: Bu geçiş karşılanabilir mi? Uygun maliyetli mi? Hatta Avrupa’da fosil yakıtlara geri dönüş var gibi söylemler oldu.

Rapora biraz bakınca onu da anlayabiliyoruz. Raporda biraz onlara karşı da, aslında bu doğru değil, ucuz olduğu için kömüre dönüş gibi bir şey yok. Burada yenilenebilir enerji teknolojilerinin de ucuzladığına dair birçok vurgu var.

Ben çok kısa net sıfır, iklim krizi ve Uluslararası Enerji Ajansı’na dair bir giriş yapmış olayım, buradan sonrasını da sana bırakayım. Sence bu işin arkasındaki itici faktörler neydi? Bağlam neydi? Onlara dair biraz bilgi paylaşabilirsen çok sevinirim.

T.K.: Çok teşekkürler. Burada anlattığın hikaye raporun içerisinde çokça içeriliyor. Tüm bu sürecin sonunda gelinen noktalardan biri aslında bu rapor. Raporun adı “Uygun Fiyatlı ve Adil Temiz Enerji Geçişleri için Stratejiler.” Temel olarak bu küresel enerji sisteminin işletme maliyetleri üstüne odaklanıyor.

Net sıfır hedefinden bahsettin; bu rapor 2050 yılına kadar bu net sıfıra ulaşma hedefinin getirdiği yatırım maliyetlerine odaklanıyor ama bunu yaparken enerji dönüşümünde tüketicilerin ödediği bedel üzerine de odaklanıyor. Rapor şunu söylüyor: Günümüz koşullarında temiz enerji teknolojilerinin maliyeti giderek daha rekabetçi hale geliyor ama fosil yakıtlı teknolojilerin süregelen dominasyonu hala devam ediyor, tam anlamıyla kırılabilmiş değil.

Rapor bunu söylerken yatırım stratejilerinde bir değişiklik ihtiyacına da dikkat çekiyor. Temiz enerjiye geçişte bu maliyetin ve faydaların birlikte nasıl paylaşılacağı sorularına cevap arıyor. Daha uygun fiyatlı, kimseyi arkada bırakmayan ve adil bir dönüşüme dair analizler sunuyor. Bu açıdan kesinlikle ilgiyi hak ediyor.

Yine bahsettiğin şekilde raporun arka planını anlamaya çalışırken şuraya varıyoruz: 2022 yılındaki küresel enerji krizi çoğu tartışmanın kaynağı oldu. 2022 yılına bakarsak eğer, küresel olarak tüketicilerin enerji harcaması yaklaşık 10 trilyon dolar seviyesinde. Bu rakam önceki 5 yılın ortalamasından yaklaşık %20 daha fazla. Düşük gelirli haneler bu artan harcamalardan çok daha fazla etkileniyor. Yoksul haneler ve ülkeler temiz ve daha uygun fiyatlı bir enerji sisteminin dışında kalıyorlar ki bu da onlar için büyük bir risk oluşturuyor. Bugün dünyada elektriğe ulaşamayan 750 milyon kişi var. Farklı gelir gruplarının enerji kullanımı ve ödeme gücü açısından büyük eşitsizlikler mevcut. Avrupa Birliği ülkelerinde dahi her 10 kişiden biri ki bu yaklaşık 40 milyon kişiye denk geliyor, evini yeterli düzeyde ısıtamıyor. Enerjiyi daha fazla insan için daha uygun fiyatlı hale getirmenin yolu da tüm bu çabaların önünü açmaktan geçiyor. Geçişleri yavaşlatmak değil, hızlandırmaktan geçiyor.

Fakat tabii bunun önünde engeller de var. Yatırım maliyetleri, fosil yakıt sübvansiyonları ve karbon yoğun teknolojileri destekleyen düzenleyici ortam gibi engeller mevcut. Temiz enerji yatırımlarının dünyada %85’i gelişmiş ekonomilerde ve Çin’de gerçekleştiriliyor; Çin’i dışarıda bırakırsak yükselen ekonomilerin şu anki yatırımlarını 2035 yılına kadar 6 kat artırması gerekiyor ki burada ciddi bir aciliyet söz konusu.

Enerjiyi daha fazla insan için daha uygun fiyatlı hale getirmenin yolu da tüm bu çabaların önünü açmaktan geçiyor. Geçişleri yavaşlatmak değil, hızlandırmaktan geçiyor. Fakat tabii bunun önünde engeller de var.

Bir de raporun hazırlanışına vesile olan iki argüman daha var: enflasyon ve temiz enerjiye dair inançlar. Özellikle Avrupa özelinde bakarsak, 2022 yılının sonuna doğru yıllık enflasyon AB’de %10’a kadar yükseliyor fakat enerjide bu %40’ları aşmış durumda. Hayat pahalılığının ardındaki nedenler temiz enerji ile, temiz enerji dönüşümü üzerindeki ısrarla ilişkilendiriliyor. Öte yandan temiz enerji teknolojilerinin her zaman fosil yakıt temelli olanlardan daha pahalı olduğuna dair hâlâ yaygın bir inanç var. Ancak Mart-Eylül 2022’de tam enerji krizinin yoğun yaşandığı dönemde AB’de elektriğin %35’i rüzgar ve güneşten üretilmişti. Bu da önceki yıla kıyasla 11 milyar avro maliyetle 8 milyar metreküp ek fosil gaz ihtiyacını önlüyor.

Yani aslında yenilenebilir enerji kaynakları yüksek enerji fiyatlarının önünü kesen önemli bir faktör oldu. Ayrıca, yeni şebeke ölçekli güneş fotovoltaik tesisleri ve yeni kara rüzgar kapasitesinin %95’inden fazlası kömür ve doğalgaz santrallerinden daha düşük üretim maliyetlerine sahip. Yani temiz enerji teknolojileri hem artan fiyatları düşürmede etkili hem de geleneksel üretim yöntemlerine kıyasla kesinlikle çok daha rekabetçi.

Temiz enerji teknolojileri hem artan fiyatları düşürmede etkili hem de geleneksel üretim yöntemlerine kıyasla kesinlikle çok daha rekabetçi.

Sivil toplum kuruluşları, hükümetler ve hane halkları temiz enerjiye geçişte gösterdiği tüm çabaya rağmen tüm bu enerji meselesini ana akımlaştırmaya çalışmanın yanında siyasi konjonktür de maalesef başka bir engel olarak karşımıza çıkıyor. Popülist sağ siyaset dünya genelinde kendine alan açıyor. Avrupa özelinde bakarsak iklim değişikliği ile mücadelenin önünde büyük engeller mevcut. Örneğin şu an İspanya’da tüm enerji geçişi çabaları “iklim fanatikliği” olarak etiketleniyor ve dışarıda bırakılmaya çalışılıyor. İklim mücadelesi de küçülme ajandası sunmakla eleştiriliyor.

Son olarak raporun bulgularını temel olarak şu şekilde özetleyebilirim: Temiz bir enerji sistemi çok daha ucuz ve verimli çalışıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın net sıfır emisyon senaryosuna bakarsak, 2035 yılında enerji sisteminin işletilmesi gigajoule başına 2 dolar olarak belirtilmişken, bugünkü koşullarla devam ettiğimiz senaryoda ise bu rakam 5 dolar seviyesinde kalıyor ki yarısından bile düşük bir maliyetle temiz enerji sistemini işletmek mümkün. Verimlilik iyileştirmeleri de önemli. Burada elektrifikasyon devreye giriyor. Elektrik motorları, ısı pompaları gibi unsurlar üzerine sık sık vurgular var.

Y.E.A.: Aslında seninle konuşmaya başlayınca bu raporun çok farklı boyutlardan ele alınabileceğini düşünmeye başladım. Belki üç bölüm bile yapabiliriz çünkü popülist sağ siyasete değindin, raporda oraya dair konuşan kısımlar da var veya gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerdeki enerji dönüşümü finansmanı açısından sorumluluğu gibi sorular oldukça düşündürücü. Bunları ayrı ayrı konuşulabilecek konular olarak düşündüm ama odağı kaybetmeden sorunu ne olarak tanımlıyorlar, nasıl bulguları var? Bunlara biraz daha değinelim. Raporun merkezine aldığı sorunlar ve bulgular sence neler?

T.K.: Rapora bakarsak aslında üç aktör arasındaki ilişkiye çokça değiniyor: hükümetler, özel sektör ve hane halkları. Çok karmaşık bir ilişki söz konusu burada. Tabii şunu da göz önünde bulundurmamız lazım, rapor bulgular sunuyor ama bu bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye de kesinlikle farklılıklar taşıyor. Fakat genel bir görünüm de sunuyor rapor. Şimdi bakarsak, hükümetler ve devletlere ait şirketler, tüm bu enerji sektörü yatırımlarında %35 pay sahibi, yaklaşık bir trilyona denk geliyor bu oran. Bunun büyük bir kısmı fosil yakıtlara ayrılıyor. Söz konusu enerji geçişi olduğunda, hükümetlerin bir derdi daha var o da fosil yakıt üretimi ve kullanımına ilişkin bugüne kadar elde ettikleri vergi gelirinin azalması. Şu an hükümetler bir taraftan bunu nasıl dengeleyeceğini bulmaya çalışıyor bu enerji geçişi tartışmaları içerisinde.

Şunu da göz önünde bulundurmamız lazım, rapor bulgular sunuyor ama bu bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye de kesinlikle farklılıklar taşıyor.

Hane halklarına bakarsak, hane halklarının enerji yatırımlarındaki payı %20 ama unutmamak lazım ki bunlar özellikle yüksek gelirli hanelerden oluşuyor. Burada hibe veya teşvikler de etkili ama çok küçük bir pay sahibi. Tüketiciler bu enerji sistemini dönüştürmek için gereken yatırımların bedelini doğrudan faturalar yoluyla ya da dolaylı olarak vergilendirme ile ödüyor. Tüketicilerin enerji faturalarının ne olduğu, ne olacağı aslında burada çok önemli bir gösterge ki Türkiye’de sivil toplum kuruluşları da buna sıkça değiniyor. 

Özel sektör tarafından bakarsak yatırımların yarısından azı özel sektör tarafında. Orada da düzenlenmiş ve öngörülebilir yatırımlara dönme arayışı var. Petrolden, gazdan ne kadar vazgeçip geçemedikleri üzerine ayrı bir tartışma yürütmek yine mümkün. Rapor diyor ki, enerji sektörüne her yıl yaklaşık 3 trilyon dolar yatırım yapılıyor ama bu yeterli değil. Uluslararası Enerji Ajansı’nın net sıfır senaryosuna bakarsak, 2035 yılına kadar bunun 5.3 trilyon dolara kadar yükselmesi lazım. Ama tabii ki de bunun finansmanı maliyeti, gelişmekte olan ekonomiler için büyük bir engel. Yatırımcılar da bu ülkelerde haliyle yatırım yapmak istemiyor; burayı riskli olarak algılıyor ve çok daha yüksek getiri talep ediyor.

Peki bu üç aktör arasındaki karmaşık ilişkinin karşısında nasıl bir yaklaşım benimsemek gerek? Rapor burada kömürden çıkış tartışmalarına dokunuyor. Kısmen genç kömürlü termik santral filosunun aşamalı olarak devreden çıkması ve finansal yaklaşımların da bu doğrultuda dönüşmesini öneriyor. Senaryolara bakarsak, hızlı temiz enerji geçişi, bugünkü politika ayarlarına dayalı bir kurguya kıyasla daha düşük tüketici faturaları ile sonuçlanıyor. Mesela gelişmiş ekonomilerde net sıfır emisyon senaryosunda 2035 yılına kadar toplam enerji harcamaları belirtilmiş politikalar senaryosuna göre %20 daha düşük. Bu belki de raporun en temel bulgularından biri. Buradaki kilit değişken fosil yakıt sübvansiyonları.

Fakat sadece 2023 yılına bakarsak, fosil yakıtların kullanımını sübvanse etmek için toplu olarak 620 milyar dolar harcanmış. Hükümetler 620 milyar dolar teşvik sağlıyor fosil yakıt kullanımına. Bunun karşısında tüketiciye yönelik temiz enerji yatırımlarına ne kadar pay ayırıyor diye bakarsak 70 milyar dolar olduğunu görüyoruz. Burada yatırımların maliyetinden bahsettik, aktörlerin bunun nasıl bölüşmesi gerektiğini tartışmaya açıyor rapor. Bu tabii ki siyasi bir soru.

Şunu da göz önünde bulundurmamız lazım, rapor bulgular sunuyor ama bu bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye de kesinlikle farklılıklar taşıyor.

Hükümet tarafından bakarsak, mevcut borçluluk durumları mali sınırlamalar nedeniyle sanki hükümetlerin belli bir sınırı varmış gibi gözüküyor. Özel sektör tarafından bakılınca maliyetler bakımından rekabetçilik meselesi tartışmalı gözüküyor. Hane halklarında da özellikle enerji verimliliği tarafıyla ilgili gelişmeler var. Bu koşullar altında bu temiz enerji teknolojilerinin yetersiz hizmet alabilecek hanelere, topluluklara ulaşması iyi tasarlanmış bir politika gerektiriyor.

Rapor son kısma doğru bu iyi politika tasarımı nasıl olmalı, neler düşünülmeliye yönelik önerilerle geliyor. Fakat bu önerilere geçmeden şunu da söyleyebiliriz: belli potansiyel zorluklar da var, bu o kadar kolay bir süreç değil. Bir enerji geçişini tartışıyorsak eğer, bu enerji geçişinin fiyat şoklarından muaf olmadığını belirtmemiz gerekiyor. Enerji geçişi hızlanırken esnekliğe yapılan yatırımların gözetilmesi gerekiyor; dayanıklılık, dijital güvenlik için yatırımlardan bahsedilmesi gerekiyor. Hükümetin bunun için uygun bir politika düzlemi yaratması gerekiyor. Bunlar da ayrıca tartışılması gereken başka başlıklar.

Y.E.A.: Raporda önerilen senin de işaret ettiğin çözümler neler? Senin raporda önemli bulduğun çözüm önerileri nelerdi?

T.K.: Rapor özellikle yoksul haneleri, gelişmekte olan ekonomileri hedef alıyor. Burada artan sayıda teşviklerle temiz enerji teknolojilerinin benimsenmesinin artabileceğini söylüyor. Bunlar arasında düşük gelirli hanelere enerji verimliliği güçlendirme programları sunulması, kamu hizmetlerinin daha verimli ısıtma ve soğutma paketlerini finanse etmesi, yüksek verimli cihazların daha kolay temin edilebilir hale getirilmesi var.

Toplu taşımada ve ikinci el elektrikli araç pazarı için daha esnek düzenlemeler öneriliyor. Fosil yakıt sübvansiyonlarının transferi ile ilgili yine tartışmalar var. Öneriler daha çok bu başlıklar etrafında toparlanıyor. Raporda muhtelif güzel örnekler de var. Fransa’da, İrlanda’da, Birleşik Krallık’ta enerji verimliliği iyileştirmeleri için sadece ev sahiplerini değil kiracıları da merkeze alan hibe programları tasarlanıyor.

Çin ve Hindistan’da toplu taşımanın elektrifikasyonunu destekleyen ve bunların satın alınmasını teşvik eden politikalar sunuluyor. Aslında bakarsanız rapor da şu gerçeğin altını özellikle çiziyor: Birçok temiz ve verimli teknoloji halihazırda alternatifleriyle maliyet açısından rekabet edebilir durumda. Bu teknolojileri destekleyecek araçlar da mevcut. Rapor bunu ülke örnekleriyle gösteriyor fakat mesele sadece bu en ucuz yolu bulmaktan geçmiyor. Daha temiz hava, daha kaliteli konutlar, iyileştirilmiş sağlık yoluyla daha kapsayıcı ve güçlü gerekçelerle desteklenmiş bir politika çerçevesi burada esas mesele olarak öne çıkarılıyor.

Politika tasarımı ve etkilerinin önceden değerlendirilmesi lazım. Uygulamaların takip edilmesi gerekiyor. Adil olmak ve kapsayıcılık kamu kaynaklarının kapasitesini ve hane halklarının ihtiyaçlarını, sosyoekonomik yapılarını anlamayı önceliklendiriyor. Bir taraftan aslında toplumsal yapıya ayrıca bakmak ve anlamaya çalışmak gerekiyor.

Ben şöyle düşünüyorum, adil geçiş tartışmaları toplumsal dinamiklere ve gündelik hayatımıza sıkça dokunuyor. Bu nedenle aslında üstüne konuşması da çok rahat ve keyifli bir alan ve bu başta bahsettiğimiz konjonktür adil geçişi her ne kadar böyle ikinci plana atıyor gibi gözükse de enerji geçişi ile adil geçiş oldukça birbiriyle ilişkili. Şu an mesela firmaların enerji geçişi kadar adil geçişe de ne kadar hazır olup olmadığı üstüne çalışıyoruz, buna bakıp anlamaya çalışıyoruz.

Burada World Benchmarking Alliance’ın sunduğu bir çerçeve var, bu çok önemli. Adil fiyatlı bir enerji geçişi enerji yoksulluğu iklim stratejileriyle iç içe geçmek durumunda, sosyal diyaloğun sağlanması gerekiyor, bunun sağlanıp sürdürülmesi gerekiyor. Bu çok destekleyici bir faktör. Ve elbette yönetmelik ve kanunlarla aktörleri de hareket etmeye zorlayan bir politika kurgusu lazım. Türkiye’deki tartışmaları da dünyadaki tartışmaları da aslında bu çerçeveyle birlikte görmekte fayda var.

Adil fiyatlı bir enerji geçişi enerji yoksulluğu iklim stratejileriyle iç içe geçmek durumunda, sosyal diyaloğun sağlanması gerekiyor, bunun sağlanıp sürdürülmesi gerekiyor. Bu çok destekleyici bir faktör.

Y.E.A.: Senin rapora dair genel değerlendirmen ne? Belki bunun Türkiye’ye yansımaları bağlamında da biraz açabiliriz.

Ben raporu biraz okudum bu podcast’te hazırlanmak için bence çok değerli bir rapor. Tam zamanında gelmiş bir rapor. Bu dönüşümün faydalarını adaletli bir şekilde dağıtabilmeyi kendine böyle önüne hedef olarak koymuş ve ona göre bir politika tasarımı yapmış. O bakımdan da çok değerli. Faydalardan herkesin adil bir şekilde yararlanabilmesi ötesinde belki karar alma aşamasına katılım adaleti açısından da bir şeyler olabilir mi diye düşündürdü. Bunu Uluslararası Enerji Ajansı’nın bu raporda ele alması ne kadar doğru olur? Ondan tam emin değilim.

Yani dolayısıyla senin rapor açısından genel değerlendirmen nasıl? Bunlar ben çok kısa baktığımda ve seninle konuştuğumuzda aklıma gelen ilk şeyler.

T.K.: Bu raporu, Uluslararası Enerji Ajansı’nın sunduğu bütün tartışmalar içerisinde çok daha spesifik bir meseleye, çok daha toplum odaklı bir meseleyi işaret etmesi bakımından önemli görüyorum. Sunduğu çerçeve bakımından bakarsak aslında Uluslararası Enerji Ajansı biraz daha enerji tartışmaları içerisinde mainstream bir yerde kalıyor ama bunun yanında toplumsal yönü kuvvetli bir rapor sunması, bu raporu kesinlikle ayrıştırıyor.

Dediğin gibi karar alma aşamasına, yenilenebilir enerji kooperatiflerine dair belki şimdi söylemese bile bu tartışmaların önünü açması bakımından, anaakıma çekmesi bakımından bu rapor öncü rol taşıyor olabilir. Bu alana, biraz daha mainstream’in dışında kalan tartışmalara, yol açması bakımından Uluslararası Enerji Ajansı’nın bütün rapor skalası içerisinde birazcık daha farklı bir yerde kalıyor diye düşünüyorum.

Buradan, Uluslararası Enerji Ajansı böyle bir tartışma için mainstream alanda yer açtı, bunun altı nelerle doldurulabilir diye düşünebilir. Türkiye bağlamında uluslararası bağlamda nelerle nasıl desteklemek gerektiği, diğer hangi raporlarla ele almamız gerektiği sorusu belki bu raporu bir adım daha ileriye taşıyacaktır.

Ben açıkçası adil geçişin uluslararası düzlemde değil de Türkiye tarafındaki tartışmalarını daha yakın takip ediyorum ve çok da hoşuma gidiyor. Bahsetmek için üç tane rapordan notlar almıştım. Bunlardan ilki Mekanda Adalet Derneği’nin hazırladığı, senin de dahil olduğun, “İklime Uyum ve Enerji Yoksulluğu İçin Ev İçi Isı Konforu” raporu. Bu rapor, sıcaklıkların tüm haneleri olumsuz etkilediğini ve yarattığı sağlık sorunlarını ortaya koyuyor. İklim etkilerinin bireyler tarafından nasıl deneyimlendiğine ilişkin çok önemli bir rapor. Mesela şu an evde terler içerisinde bu kaydı alıyoruz ve bir taraftan bu rapora dönüp bakmak çok değişik hissettiriyor. Doğrudan bize dokunuyor.

Bir de yine Türkiye üzerindeki tartışmalarda en sevdiğim çalışmalardan biri “Adana Tufanbeyli Enerji Geçişinde Sosyal Kırılganlık Analizi”. Bir sosyal kırılganlık analizi yapmak, adil geçiş üzerine düşünmekte, daha uygun fiyatlı, adil bir enerji geçişi düşünmek üzerine çok önemli. Bir bölgede ekonominin nasıl çeşitlendirilmesi gerektiği, atıyorum kömürden çıkılıyorsa orada istihdam tarafının nasıl doldurulması gerektiği, mesleki eğitim, ulaştırma altyapı iyileştirmesi gibi çok farklı meselenin bir arada düşünülmesi gerekiyor. Böyle bir yaklaşım sadece masa başında değil, sahada doğrudan bu geçişten doğrudan etkilenecek insanlara birebir dokunarak, onların dertlerini çok daha yapıcı bir biçimde anlayarak bir şeyler söylemek çok kıymetli. Bu çalışmaları o açıdan çok fazla önemsiyorum.

Bu raporda da WWF Türkiye, Avrupa İklim Eylem Ağı ve SEFiA var. Bir de ekonomi ve iklim bağlamında öne çıkan bir diğer rapor da yine SEFiA ve A Plus’ın hazırladığı yenilenebilir enerji kaynaklarının piyasaya etkisi raporu. Bu rapor, uluslararası düzlemdeki o tartışmaya da bir cevap aslında. Rapor yenilenebilir enerji kurulu gücünü artırırsak elektrik faturalarını düşürebileceğimizi ortaya koyuyor. Temmuz 2022 itibarıyla bakıyor. Eğer 19 GW olan güneş ve rüzgar kurulu gücü 36 GW olsaydı ne olurdu diye araştırıyor rapor. TÜFE’nin 7 puan düştüğünü görüyoruz, %79,6’dan 72,4’e düşüyor.

Buradaki faydaları faturalar dışında ulusal çıkarlara da genişletmek mümkün. Bir kere elektriğin piyasadaki fiyatı düşüyor. Öte yandan daha az enerji ithalatı yapıyorsunuz ve bir taraftan da karbon emisyonlarında da kayda değer bir azaltım sağlamış oluyorsunuz. Bence bu raporu başka raporlarla daha toplumsal tarafa dokunan tartışmalarla araştırmalarla destekleyerek okumak çok daha faydalı olacaktır sonrası için.

Y.E.A.: Aslında çok doğru bir alan açtın, bu rapor bir başlangıç noktası ve bunun devamını getirmemiz gerekiyor. Saydığın raporlar da hepsi gerçekten birbirinden değerli. Bizim rapora da atıf yaptığın için çok teşekkür ediyorum, onore oldum. Çok kıymetli, çok sağ ol! Yani bu aralarda da gerçekten senin dediğin gibi yaz sıcakları yine arttı; işte kış da bir garip geçti yani insanların yaz sıcaklarına hazırlığı da ilginçti. O yüzden bu yaz da bakalım yapabilirsek araştırmayı ilginç bulgular bulacağımızı düşünüyorum.

Çok teşekkür ediyorum ben vakit ayırıp bize geldiğin için ve bu konuşmayı yaptığın için. Raporu baştan sona ele aldık; hem arka planını hem bağlamını konuştuk, sonrasında ele aldığı sorunlara biraz baktık; ne çözüm öneriyor bunları değerlendirdik. En sona da bu rapora dair genel değerlendirme ve Türkiye bağlamını konuştuk. Tekrardan çok teşekkür ediyorum.

T.K.: Ben de çok teşekkür ederim! Çok keyifli bir tartışma oldu. Rapora bakıp üzerine düşünmek için de bir fırsat oldu. Davetiniz için SEFiA olarak ayrıca teşekkür ederiz.